Pazartesi, Kasım 21, 2011

Singapur'da Eğitim

Geçen hafta Singapur’daydım. Konferansımızın olduğu devasa konferans merkezinin içinde binbeşyüz tane daha eşzamanlı konferans vardı.

Hemen yanı başımızda bir kitap fuarı vardı mesela. Her sene Tüyap’a kitap fuarına Şövalye yüzünden mutlaka gideriz. Ortamını bilirim. Singapur’daki ortam Tüyap'la aynı değildi ama benzer yanları da yok değildi.

Mesela her iki fuarda da kitapların çoğu test kitabıydı. Singapur'dakinde 'ders çalışmayı sevmeyen ergeninize nasıl fen çalıştırırsınız', konulu kişisel gelişim kitapları da bolca vardı. Gelişim dertlerinin  de hepsi fen ve matematik üzerineydi. Fuar alanında bir platformda uzman eğitmenler de çocuklarınıza fen ve matematiği nasıl sevdirirsiniz diye ahaliyi bilgilendiriyordu. Üşenmedim inceledim. Fuarda tarih, coğrafya, felsefe falan konularında ders kitabı hiç görmedim.

Singapur, matematik başarısında dünyada ilk sırada. Eğitim sistemi tamamen sınav, özellikle de matematik ve fen sınavları başarısına dayalı bir sistemmiş. Bu sınavlarda en başarılı olanlar süper eğitimlerine devam ederken normal ya da az başarılı çocukların eğitmenleri onlarla daha az ilgilenerek daha da kötüleşmelerine sebep oluyormuş.

Singapurlular kendi geliştirdikleri Singapur Matematiği isimli matematik öğretme sistemini Amerikan sistemine karşı bayağı pazarlamışlar. Israil de bu modeli örnek aldığında öğrencilerinin matematik başarılarının arttığını gözlemlemişler. Tamam, biz de kafayı test başarısına takmış bir millet olabiliriz ama ona da kimbilir nasıl taktıysak ancak 50. falan geliyoruz sıralamada.

Singapur’daki kitap fuarının Tüyap’la bir başka benzerliği de ortalığın çocuktan geçilmemesiydi. Vıcır vıcır. Çığlık çığlık binlerce çocuk. İşte bu elverişsiz ortamda Singapurluların eğitim sistemi üzerine gözlem yapmaya çalışırken bir ara yakınımda bir pusette duran Hintli olduğunu sandığım bir kız çocuğunu fark ettim. Çocuğun oturduğu pusetin sapına o kadar çok ağırlık asmışlar ki bir süre sonra kızcağız pusetle beraber arkaya doğru devrildi ve ağlamaya başladı. O sırada tesadüfen pusetin yanında duran Singapurlu olduğunu sandığım çekik gözlü kadın çocuğu yerden kaldırırken bana da “Hanım, hanım. Çocuğuna bak” dedi. “O benim çocuğum değil”, dedim. Artık ne solaryum ne de güneş banyosu yapmadığım için uzun zamandır Hintli sanılmıyordum. Ortadoğulu, Kuzey Afrikalı ya da Latin sanılıyordum hep. Singapur ortamlarında Latinle, Ortadoğuluyla az karşılaşıldığından en yakın Hintli yakıştırması yapmış olabilir tabii kadın. Normaldir.

Ama şu hiç normal değil.

Konferansta Amerika’dan bir iş arkadaşımla da karşılaştım. Bana Jelibon’u sordu. Resimlerini gösterdim blackberry’den. Senin eşin Caucasian (beyaz ırktan) mı, diye sordu. Jelibon sarı kafa ya. Ondan merak etmiş. Bu adamla altı sene yan yana çalışmışız. Ona bir dünya şey anlatmışım Türkiye’ye dair. Üstelik ofisimizde kumral olan başka bir Türk de vardı. Kendisi bir de Amerika’nın en iyi üniversitelerinden birinden mezun. Dünyayı dolaştığı bir işi var. Üstelik karısı da Çinli. Hani başka kültürlere maruz kalmamış olsa anlayacağım. Uzatmadım. Evet, dedim. Eşim beyaz. Ben kızılderiliyim.

Orada da kalmadı. Türkiye’ye dair bir şaşkınlığını daha anlattı. Geçenlerde Türkiye’nin üzerinden uçmuş. Uçak penceresinden baktığında ne kadar dağlık olduğunu görmüş. Dağlarda da kar görmüş. Türkiye’yi çöl gibi sanıyormuşmuş. Çok şaşırmış.

Sorun eğitimse, çözüm testlerde de değilse nerede acaba?

2 yorum:

New York Muhtari dedi ki...

ben 10 senedir ulkemiz ile ilgili sorulan sorulari, bir yazi dizisi haline getirmeyi dusunuyorum... Isin en komigi, Turkiye'yi ziyarete gelenler bile hala garip sorular soruyorlar.. Bazen cgulup geciyorum, bazen fesunapallah diyorum.. Bu nasil bir cahilliktir, bu nasil bir kendini bilmezliktir.. Gel de cik isin icinden..

Ruty dedi ki...

arkadasin da tam danaymis yani.