Cuma, Nisan 22, 2011

İnsanlık Ölse Ya

İnsanlık öldü mü tartışmaları yaşanırken tekrar aklıma geldi. Voluntary Human Extinction Movement (VHEMT) adı verilen, insan ırkının gönüllü yok oluşunu savunan bir akım var. Öyle hadi hep beraber intihar edelim ya da birbirimizi öldürelim demiyorlar. Onun yerine üremeyerek insanoğlunun sonunun gelmesini hedefliyorlar. Onlara göre dünya insansız daha güzel bir yer. Amaçları doğrultusunda da insanlara çocuk doğurmamayı tavsiye ediyor, bu yolda çeşitli kampanyalar düzenliyorlar.

İnsanların neden doğurduklarına dair öne sürdükleri sebepleri tek tek inceleyip bu sebeplerin ardındaki gerçek motivasyonları tespit ederek çözümlerini de listemişler. Buna göre:

1.
Sözde Sebep: Karşı konulamaz biyolojik bir dürtü bu.
Gerçek Sebep: Yeterince araştırılmamış istekler
Çözüm: Biyolojik dürtülerine sahip olamayanlar için çeşitli tedavi merkezlerinde veya hapishanelerde kapılar açık

2.
Sözde Sebep: Annemlere torun vermek istiyorum
Gerçek Sebep: Hala annenin onayını almaya çalışan bir çocuksunuz
Çözüm: Kendi hayatınızı yaşayın. Annenize de hayatını yaşamasını söyleyin.

3
Sözde Sebep: Çocukları çok seviyorum
Gerçek Sebep: İçinizdeki çocuğa da, etraftaki çocuklara da uzaksınız
Çözüm: Evlat edinin. Ana okulu öğretmenliği yapın.

4
Sözde Sebep: Üstün genlerim var. Boşa gitmemeli.
Gerçek Sebep: Ya bu cümleyi söylerken ortaya çıkan oksimoronu anlamamışsınız ya da megalomansınız.
Çözüm: Üstün genlerinizi devredip sizden sonrakilerin yapmasını beklemek yerine siz kendiniz bizzat onlarla harika işlere imza atabilirsiniz.

5
Sözde Sebep: Tarlanızda ya da aile işinizde yardıma ihtiyacınız var
Gerçek Sebep: Ücretli yardım almak konusunda cimri olmayın. Çocuk işçi kanunları da pek uygun değil.
Çözüm: Mekanize olmak ya da teknolojik aletlerden faydalanmak yatırımınızı daha hızlı kara çevirir.

6
Sözde Sebep: Yaşlandığımda biri bana bakmalı.
Gerçek Sebep: Yaşlanma korkunuz ya da bağımlı kişilik bozukluğunuz var.
Çözüm: Para biriktirip emekliliğini garantiye al. Etrafına da nazik davran ki seni ziyarete gelsinler. Sosyal destek ağını genişlet.

7
Sözde Sebep: Hamilelik ve doğum harika yaşam deneyimleridir.
Gerçek Sebep: Hayatınızı yaşama seçenekleri sosyal anlamda beyin yıkamasıdır.
Çözüm: Hamilelik simülatörü alın. Farklı yaşam deneyimlerine kasın.

8
Sözde Sebep: Aile kurmak kariyerinize ve toplum içindeki saygınlığınıza hizmet eder.
Gerçek Sebep: Sosyal güvensizliğiniz var. Sosyal statünüzü güçlendirmek için göstermelik olarak çocuk istiyorsunuz.
Çözüm: Bir cast ajansından gerekli zamanlarda çocuk kiralayın.

9
Sözde Sebep: Eşimle aşkımızın simgesi olarak bir can yaratmak istiyoruz.
Gerçek Sebep: Ego x 2 – hayal gücü = (3+) kişi
Çözüm: Bahçevanlık yapın. Hayvanları koruyun. Aşkınızın adına okul yaptırın.

10
Sözde Sebep: Henüz var olmayan çocuklarımın benim sahip olamadığım şeylere sahip olmalarını istiyorum.
Gerçek Sebep: Çocukluk dönemi isteklerinin karşılanmamış olması
Çözüm: Pişmanlığınızla barışın. Keşkelerle yaşamayın. Mevcut çocuklara yardım edin.

11
Sözde Sebep: Aile ismini devam ettirmek istiyorum
Gerçek Sebep: Babamı memnun etmek istiyorum. Kanın devamı safsatasına inanıyorum.
Çözüm: Dayanıklı bir şey yaratın ve aile isminizi ona verin. Kanınızın devamı için Kızılay’a kan verin.

12
Sözde Sebep: Küçük bir ‘ben’ görmek istiyorum.
Gerçek Sebep: Kendinle fazla meşgulsün. Egonu tatmin edememişsin.
Çözüm: Kendine sana benzeyen bir oyuncak bebek yaptır. Kendinden memnun olmaya çalış.

13
Sözde Sebep: Allah böyle istiyor.
Gerçek Sebep: Daha büyük sürülere ihtiyacı olan dogmacılara körü körüne inanıyorsunuz.
Çözüm: Tanrıdan ne algılıyorsan, onun gerçeğini araştır.

14
Sözde Sebep: Eşim bebek istiyor.
Gerçek Sebep: Partnerinizi kaybetme korkusu yüzünden o ne isterse onu yapıyorsunuz
Çözüm: Gerçek istekleriniz hakkında eşinizle konuşun. Eşiniz belki de tam aksine, sizin bebek istediğinizi sanıyordur. İkna için bebek simülatörü alın.

15
Sözde Sebep: Kendi kanımdan bir çocuk istiyorum.
Gerçek Sebep: Egonuz ve ırk bilinciniz yüksek.
Çözüm: Farklı genetik kombinasyonlara sahip insanlara değer verin.

16
Sözde Sebep: Ruhani bir şey bu benim için.
Gerçek Sebep: Başka sebepler kolaylıkla çürütülebiliyor çünkü. Böyle üfürük bir sebep söylemenizin başka açıklaması olamaz.
Çözüm: Gerçek ruhani deneyimler bulun.

17
Sözde Sebep: Hep çocuk istedim. İnsanlar bunu yapar zaten.
Gerçek Sebep: Sorgulanmamış kültürel şartlanmalara sahipsiniz.
Çözüm: Alternatifleri araştırın. Beklentileri sorgulayın. Evlat edinin.

18
Sözde Sebep: Çocuk, ilişkimizi kuvvetlendirir.
Gerçek Sebep: Başarısız evlilik korkusu.
Çözüm: İlişkinizi kuvvetlendirmek için eşinizle iletişimi sık ve sağlıklı tutun. Evlilik terapilerine katılın.

19
Sözde Sebep: Bebekleri seviyorum.
Gerçek Sebep: Gerçekleri göremiyorsunuz. Bebekler kısa sürede çocuklara dönüşür. Onlar da yetişkinlere.
Çözüm: Oyuncak bebek alın. Bebek bakıcılığı yapın.

20
Sözde Sebep: Anne olmak bir kadın için en yüce mertebedir.
Gerçek Sebep: Biatınızın özgür tercihiniz olduğu konusunda kandırılmışsınız.
Çözüm: Annelik ya da babalık üremeden de yapılabilir. Evlat edinin.

21
Sözde Sebep: Belki de benim çocuğum dünyayı kurtaracak?
Gerçek Sebep: Buna psikolojide Tanrının Annesi kompleksi deniyor.
Çözüm: Eğer bir şeyi düzeltmek/kurtarmak istiyorsanız kendiniz yapın. Kurtarıcıyı doğurmanız gerekmiyor.

22
Sözde Sebep: Bu sefer erkek/kız istiyoruz.
Gerçek Sebep: Yüksek egonuz var. Cinsel kimlik güvensizliğiniz var. Mevcut çocuklarınızla ilgili hayal kırıklığınız var.
Çözüm: Elinizdekilerin kıymetini bilin. Mevcut çocuklarınız cinsiyeti kendilerininkine tercih edilmiş olan kardeşlerine arıza çıkarabilir.

23
Sözde Sebep: Ne biliym. Sadece istiyorum.
Gerçek Sebep: Sadece istiyorsunuz.
Çözüm: Üremeyi seçerseniz ‘sadece istediğiniz’ birçok diğer şeyi yapamayacaksınız. .

24
Sözde Sebep: Beni hep sevecek ve asla terk etmeyecek olan biri olacak.
Gerçek Sebep: Reddedilme korkunuz var. İlişkinizde problemler söz konusu.
Çözüm: Sevgi almak için sevgi vermelisiniz. Değişimi kucaklayın ve kaybettiklerinizle yaşamayı öğrenin.

25
Sözde Sebep: Emeklilerimizin geçimi için ekonomimizin genç çalışanlara ihtiyacı var
Gerçek Sebep: Çocuklarınızı milli ekonomiye feda ediyorsunuz yani?
Çözüm: Otomasyon, ücretli kölelik ihtiyacını azaltır. Doğmamış çocukların doğmama hakkı da vardır. O hakka dokunmamalısınız.

26
Sözde Sebep: Dünyaya bizim gibilerden daha fazla gelmeli. Sayımız azalıyor. (Beyaz Türk söylemleri)
Gerçek Sebep: Elitistsiniz. Yabancı düşmanlığınız var. Soy geliştirmek soykırımdan daha kolay örtbas edilir elbette.
Çözüm: Başkalarını da sizin fikirlerinize katılmaları konusunda ikna edin. Böylece sizden bir fazla, onlardan bir az olur.

27
Sözde Sebep: Neden çocuk yapmayalım ki? Gezegenimizin içine edilmiş zaten.
Gerçek Sebep: Hem nihilist hem doğurgansınız. İlginç.
Çözüm: Masum bir insanın ekolojik bir afet içinde yaşamasının ve ölmesinin etiğini düşünün.

28
Sözde Sebep: Bir çeşit ölümsüzlüğü yakalamak istiyorum.
Gerçek Sebep: Ölüm ve yok olma korkunuz var.
Çözüm: Ölümü kabullenin. Genlerinizi değil, kültürünüzü aktarın. Sokrates’in çocuklarını kimse bilmez ama fikirleri yüzlerce yıldır bilinir.

29
Sözde Sebep: Biyolojik saatim geldi.
Gerçek Sebep: Kadınların 30lu ve 40lı yaşlarında artan cinsel iştahı muhafazakar toplumlarda kabullenilmesi zor bir durumdur.
Çözüm: Toplum tarafından içinize yerleştirilmiş olan o sanal saatli bombayı imha edin. Çocuk yapmadan seks yapmak sorun değildir.

30
Sözde Sebep: Bilmeeeem.
Gerçek Sebep: Hiç düşünmezsiniz. Zihniniz tertemizdir. Cehalet güzeldir.
Çözüm: Üremeden önce düşünürseniz üremekten vazgeçebilirsiniz.

31
Sözde Sebep: Anne olmak için çok geç olduğunda pişmanlık duymak istemiyorum.
Gerçek Sebep: Gelecek korkunuz var.
Çözüm: Her şeyi tecrübe etmek zorunda değiliz. Doğurmadığınız için pişman olmak doğurduğunuz için pişman olmaktan iyidir.

32
Sözde Sebep: (Henüz olmayan) Çocuklarımın var olmanın tadını çıkarmalarını istiyorum.
Gerçek Sebep: Mevcut çocuklarınızın mutsuzluğunu göz ardı ediyorsunuz.
Çözüm: Varlığın mutluluğu yerine mutluluğun varlığını yüceltin.

33
Sözde Sebep: Üremek kadını güçlendirir, ona itibar kazandırır.
Gerçek Sebep: Kendinizi güçsüz hissediyorsunuz. Toplumun annelere gösterip diğerlerinden sakındığını sandığınız itibarı istiyorsunuz.
Çözüm: Anneler itibardan ziyade kuru teşekkür duyarlar. Ailenin kıçını toplamak insana itibar kazandırmaz. Kendinize başka güç ve itibar kaynakları bulun.


Benim çocuk sahibi olmak isterken öne sürdüğüm sebepler 23, 28 ve 31. maddelerle bağdaşıyordu. Ölüm ve gelecek korkum varmış. Doğrudur. Var. Anksiyetelerimin kaynakları bunlar hep.

Yonc da çocuk sahibi olmanın en ve hatta tek iyi yanının 'seni her zaman sevecek biri olması' diye belirtirdi. (Madde 24) Onun da sevgi alışverişini öğrenmesi gerekiyormuş demek ki.

Şövalye ise bebekleri sever. (Madde 19). Ama çoğunlukla bir sebebi de olmaz. (Madde 30) Gerçekleri göremiyor ve pırıl pırıl bir zihne sahip yani. Teyit edilmiş oldu.

Düella ise listeye biraz değişiklikle müdahil oluyor. Kendi emekliliğinin garantisi için bizim ürememizi ister. (Madde 25) Eminim kalan iddiaların hepsine de satır satır katılıyordur.

Pazartesi, Nisan 18, 2011

Hayat Ne Tuhaf Vapurlar Filan

Bazen bir şey oluyor ve diyorum ki, vay be. İnsanlığın teknolojik gelişimdeki hızı aklımı başımdan alıyor. Yani adamlar bir kök hücrecikten üç boyutlu print alır gibi bir böbrek yapıveriyor. İçine adamın böbrek hücresini enjekte ediyor. Oluyor sana adamın böbreği. Doku uydu’su, uymadı’sı yok. Kendi hücresinden kendi böbreğini yapıyorlar. Kalbini, beynini de olur yakında. Hatta da tüm insanı tepeden tırnağa yapabilirler, di mi?

The Economist’te okumuştum bu çıktı alma meselesini. Adamlar Stradivarius keman print etmişlerdi bizzat. Malzemeyi koy. Gerisi eski mürekkep püskürten yazıcılar gibi, cızzt bızzt. Hoop sana Stradivarius keman. Bundan sonra canın bisiklet mi istedi, dergide gördüğün elbiseden mi? Hemen yazıcıdan çıktısını alalım. Mecik gibi. Geçen yüzyılın teknolojisi uçaklar bile beni hala hayrete düşürürken bu hiçe yakından var etme durumu şaşkınlığımı dindiremiyor.

Mesela karnınızda bir çocuk yuvalanıyor. Dış dünyada yaşayabilir kıvama kadar orada kalıyor. O da mecik gibi ama neden bir kavanozda, kutuda değil de karnınızda yaşıyor? Hep dikkat etmeniz gerekiyor hareketlerinize, yediğinize içtiğinize. Yani karnınızda olmanızın tek nedeni sabit ısı ve beslenmekse suni ortam sağlanabilir bunun için.

Bunları da geçtim. Kansere, AIDS’e, diyabete bulunamamış çareleri de. Henüz kıl tüy olayını kökten çözemedi tıp. Hala lazerler, ağdalar, tıraşlarla ömrümüz geçiyor. Bir hap yutup yağlarımızı yakamıyoruz mesela. Yani bu hap işi böbrek print out etmekten daha kolay geliyor benim kulağıma. Belki de değildir. Kim bilir?

Hala her sabah hızlı giden metal kutulara binip belirli kısıtlı yollardan geçip ofise gidip çalışıyor olmak ve akşam vakti yine aynı yollardan eve dönmek çok ilkel, değil mi? Ya ev kurmak. ‘Ev’ denen bir şey var, düşünsenize. Senelerce çalışıp kazanıp biriktirip bir tane alıyorsunuz. Orada bir yatak odanız oluyor. Odanın çoğunu kaplayan bir yatak. Öylece duruyor bütün gün. Geceleri uyumanız gerek. Az uyuyunca sıkıntı oluyor.

Ekonominin çarkı dönsün diye kobay fareler gibi aynı çemberde dönüp enerjimizi havaya mı savuruyoruz? Başka türlü ömür nasıl hızla akıp gitsin?
Bana hayretengiz gelen şeyler mümkün olurken en düdürük temel şeyler neden yerinden kıpırdamıyor?

Evet, annemlerin dönemine göre daha çok kıyafetim var. Kadın olarak nispeten daha fazla özgürlüğüm ve olanağım var. Teknolojik aletler gani gani. Uzak seyahatler pek mümkün.

Ama hala evleniyoruz. Hala çocuk doğuruyoruz. Hala esnese mesnese de tanımlı rollerimiz var. Hala kıl tüy yoluyoruz. Traş oluyoruz. Makyaj yapıyoruz. Zayıflamaya çalışıyoruz. Vaktimiz bunlarla geçiyor.

Hayır, neyle geçecekti, o da ayrı mevzu. Ye iç sev, gez toz da bayıyor bir yerde. Belki de bu dünyaya oyalanmaya gelmişizdir, onu da kim bilebilir?

Perşembe, Nisan 07, 2011

Bir Çocuk Hiç Çocuk

Parkta tanıştığım yaşlı teyze Jelibon’u sevdi, oksadı. Sonra döndü bana ‘bir çocuk hiç çocuktur, evladım’ dedi. Bu cümleyi duymayalı çok olmuştu. Çok evvel bu önermeyi duyduğumda küçüktüm. Kardeşim benden 9 yaş küçük olduğundan uzun süre ailenin tek çocuğuydum. Bizimkilerin çocuğu olmuyordu. Annem tedaviler oluyordu, çok istiyordu ikinci bebeğini ama o zaman fertilite tedavileri şimdikinden çok geriydi. Tedaviler de limitliydi. Sağda solda anneme hep ‘bir çocuk hiç çocuk’ dendiğini duyardım. Allah’ın bana uzun ömür vermesi dileğiyle annemin cevabı takip ederdi bu lafları. Ama o zamanlar kafa yormamışım demek ki. Şimdi bir ‘hiç’ uğruna yaşanmamalıydı bunca anksiyetem, angstım ve evdeki kaosum.

Teyzenin kast ettiği şey kendi üç çocuğunu doğurduğu 50’li yıllarda Türkiye nüfusunun hızlı artışına gaz veren propaganda cümlesi de olabilirdi. Zamanın yüksek bebek/çocuk ölümleriyle de.

Bir çocuk hiç çocuk. İki çocuk az çocuk. Üç çocuk karar. Dört çocuk zarar. Şeklinde de devam eden bir tekerleme olmuş.

1960 yılında Türkiye’de doğan her dört çocuktan biri 5 yaşına gelmeden ölüyormuş. ‘Beş Yaş Altı Ölüm Hızı -Under 5 Mortality Rate (U5MR)’ denilen bir nüfus istatistiği 5 yaş altı ölüm oranlarını veriyor. Bu istatistik, aynı zamanda bir gelişmişlik de göstergesi. Daha eski günlere dair güvenilir bir istatistiğe ulaşamadım. Ulaşsaydım daha yüksek bir rakam çıkardı muhtemelen. Çocukların yüksek ölüm hızı yüzünden sahip olunan çocuk sayısından hep bir (1) çıkarılırmış.

Zamanla artan hijyen ve sağlık servisine erişim sayesinde bugün U5MR 2,5% seviyesinde. Marmara Bölgesinde ise %1. Bunun da çoğunu sakat ve hastalıklı doğan bebeklerin uzayamayan hayatı oluşturuyor. Yani Allah kazadan beladan korusun ve sağlık versin ama bir çocuğunuzun hiç olma ihtimali artık çok düşük. Dolayısıyla yedekleme ihtiyacından kaynaklanan çoğalmaya gerek kalmamıştır, diyebiliriz.

Parktaki teyze üç çocuğuyla önce gurur duydu. En büyük kızı 55 yaşındaydı. Kardiyoloji profesörüydü. Ortanca oğlu 53 yaşında avukattı. Küçük oğlu da 50 yaşındaydı ve İsviçre’de hukuk profesörüydü. Gurur tablosunu anlatmayı bitirince yerinmeye başladı. İlk iki çocuğu hiç evlenmemiş. Sonuncusu da yaşıtı bir kadınla henüz evlenmiş. Torun sahibi olamamış ve muhtemelen de hiçbir zaman olamayacaktı. Bu duruma çok üzülüyordu. Annelik böyle bir şeydi. Gurur ve üzüntü. Endişe ve sevinç bir arada. Bir tepeye çıkartan bir yere vuran bir şey.

Torun sahibi olmanın çocuk sahibi olmaktan daha güzel bir şey olduğunu sanıyorum. Çocukluğum boyunca beni dayak arsızı yapan sinirli annem adeta sihirli bir anneanne şimdilerde. Mutluluktan ayakları yerden kesilmiş. Jelibon huysuzluktan çatlasa da başında saç bırakmasa da annem bir öfori içinde onun her istediğini yerine getiriyor. Sabahın 5’inde onunla oyunlar oynuyor. Anne Şövalye de ondan farksız. Jelibon’a bakarken gözleri doluyor. Üstelik onun iki torunu daha var. Birinden diğerine koşarak günlerini geçiriyor.

Yaş alıp da emekli olunca, dünyayla alacak vereceğinin kalmadığında bebek denen şey keyifli olabilir hakkaten. Zaten uykuların azalmış ve zaten evde vakit geçiriyorsun çoğunlukla. Yapman gereken şeylerin azlığı ve eğlencenin domestikleşmesi bebeği ayak bağı yapmıyor. Tersine, günün anlam ve önemi yapıyor. İşin gerçeğini bilemem. O da ebeveynlik gibi tecrübe edilmeden gerçeğini bilemeyeceğiniz bir şey olmalı. Ben sadece tahmin ediyorum.

Hal böyleyken bir dünya torunum olsun istiyorum. Ama çok torun ihtimalini kuvvetlendirmek için çok çocuk yapmak lazım. Buna da hiç mecalim yok. Ya da Jelibon’un beynini doğum kontrolsüzlüğü konusunda yıkayıp onu erkenden evlendirip en az beş torun yaptırtmak gerek. Şövalye de çocuk sahibi olmadan torun sahibi olmak istiyor. Jelibon’un şapti olduğunu ve bu şaptilikle evlenemeyeceğini düşünüyor. Ne yapsak bilemiyoruz.


Notlar :
1. Çocuk sahibi olmak torun sahipliğinin garantisi değil elbette. Parktaki teyzenin üç çocuğu olmasına rağmen torunu yok. Bu da pek mümkün. Sadece ihtimallerden bahsediyorum. Her çocukla torun ihtimaline daha yakınsınız.

2. Çocuk yapmak için evlenmek gerekmiyor, biliyorum ama Jelibon evlilik içi bir çocuk yaparsa resmiyet kazanmış babaanne kimliğimle torunuma daha fazla erişimim olur düşüncesiyle evlenmesini istiyorum.

3. Şaptiler de evlenir. Bir akıllı onları bulur ve anne baba yapıverir. Tecrübeyle sabittir. Ama bu da şans işidir işte.

4. Hayatı planlamak imkansızsa da ihtimalleri düşünmekten kendimi alamıyorum.