Salı, Temmuz 24, 2012

Şehir Dışında Yatırımlık Ev

Yıldız haritam dahi bunun adeta kaderim söylüyor ve evet, 35 yıldır hergün başıma illa bu geliyor ama ben hala bu duruma alışamadım. 'Bu', dediğim şey, anlaşılamamak. Bloglar bile yazıyorum. Aklımdan ne geçiyorsa dilimde üstelik. Bir de odun olduğum iddia edilesiye ‘net’im. Nasıl yanlış anlaşılıyorum, ya da hiç anlaşılamıyorum, asıl onu ben anlayamıyorum.

Haftasonu Göktürk’te oturan bir arkadaşımıza kahvaltıya gittik. Jelibon pek taşkınlık yapmadı. Jelibon’u bir tehlikeden kurtarmak amaçlı yüz değil de sadece elli kerecik yerimden kalkarak yemek yediğim için hayretli bir sevinç yaşıyordum. Herşey iyiydi. Sonra eve dönmek üzere yola çıktığımızda Şövalye illa Bolluca’ya gitmek istedi. Dağ yoluyla Göktürk’e 15 km bir yer. Kırsal, doğa ortamı. Ne zaman Göktürk-Kemerburgaz taraflarına gitsek bir gidesi gelir o tarafa. E, Jelibon da araba koltuğuna güzel uyuyor bari dolaşalım diye tamam, dedim.

Sonra yine her seferinde olduğu gibi orada yeni yapılan bir siteye gittik. Kapıdaki görevliyle alıcı gibi konuştuk. Adam bizi satış ofisine yönlendirdi. Ay buralarda oturmak istiyormuş Şövalye. Gidip satış ofisiyle konuşmak istedi. Benim bildiğim oralarda malikane tipli evler var ve de milyon dolar fiyatlı olduklarından bu isteğini zararsız bulup ‘e git konuş’, dedim. Üç beş ortama baksın da rahatlasın, istedim. Eskiden haftasonları mutlaka ya IKEA’ya ya da yapı marketlere giderdi. Şimdilerde şehre uzak projelere gidiyor. Ben de hazır Jelibon uyuyorken Pazar gazetelerini okurum arabada, diye düşündüm.

Aradan bir saat geçti. Şövalye yanında satış görevlisi Can’la geldi. Onlar gezmiş, illa ben de evleri gezeymişim. Sitenin yeni etabında yapılan evler daha küçükmüş ve ucuzmuş. Alabilirmişiz. Jelibon da Şövalye’nin heyecanlı sesine uyanmış bulundu. Tamam, dedim, bakalım, ne menemmiş.

Allah için güzel, şirin kutu gibi villacıklar yapıyorlar. Bağlar bahçeler ortamı. Zaten Can da Şövalye’yi çözmüş, nerde ağaç, nerede bir su birikintisi var, oraya götürüyor, bakın bakın, diye. Kaç para, konumu ne, buraların gelişimi nedir ne olur, gibi soruları sormak bana düştü.

Benim de aklımı çeler gibi oldular. Alsak malsak olduk. Benim orayı almayı düşünme sebebim şehrin o tarafa doğru büyüme ve zamanla oraların değerlenme ihtimali. Bu ihtimal belirdiğinde de evi satıp para kazanırız düşüncesiydi. Sonra bundan annemlere ve Şövalye’nin annesigillere bahsettik. Üç beş arkadaşımıza da bahsettik. Her kafadan bir ses çıktı.

Annem, alma oradan, uzak, dedi. Her cümlemin başında ‘orada oturmayacağız, değerlenince satacağız’ diye belirtmeme ragmen, uzak, yapamazsınız oralarda, dedi durdu. En sonunda patladım. Eeehhh. Ben ne diyorum, sen ne diyorsun? OTURMAYACAĞIZ, diyorum. Kime uzak? Neye uzak? Ben bir yere mi gidiyorum? Başka bir dilde mi konuşuyorum? Aylardır telefonu sinirle kapatmamamıştım kendisine. Kapatmak durumunda kaldım.

Şövalye’nin babasına bahsettik. O en azından birkaç emlak alan satan arkadaşına danıştı. Onlar da demişler ki bu paraya mesela Zekeriyaköy’de Garanti Koza villalarından alınırmış. Bağ bahçe seviyorlarsa bari gelişimini nispeten tamamlamış yerlerden alsınlarmış. Vay be, dedim duyunca. Oralar bu kadar ucuz muydu. Hürriyetemlak’tan baktım. En ucuz Garanti Kozalar bizim almayı düşündüğümüz evin iki katı fiyatlı. Acaba bizim TL dediğimi dolar mı anladılar ki, oldum. Zaten Baba Şövalye buranın yerini de çıkaramadı. Çatalca oralar. Çok uzak, dedi. Oraların gelişimine daha 20 yıl var, dedi. Oysa bizim evle Çatalca arası google’a göre 55km. Onunla da anlaşamadık.

Ofisten akıllı fikirli bir arkadaşıma evden bahsettim. O da yatırımlık olarak şehir içindeki 1+1 rezidanslardan alıp kiraya vermeyi önerdi. Yani, bu da bir yol ama rezidanslar heralde artık fiyatını korur, paranla da kira getirin olur gibi bir kafa bu. Benim bahsettiğim kafa ise bekle, birkaç yıla iki katına sat, kafası. İkisi de yatırım kafası ama değişik yöntemleri var.

Düella ise bu evi alabilmek için iyice pintiye bağlayacağımı düşünüp boşvermemi önerdi. Sonra olsun iyidir, dedi. Bu tarz yerler değerlenir, dedi. Ama sonra ev için para biriktirme durumum varsa bekleyip gerçekten oturmak istediğim yere ayırmamı önerdi. Sonra bu biriktirme esnasında varlık içinde yokluk çekeceğimi ve hayatın kısa olduğunu da belirtti. Ben anladım onu. Oldu, canım dedim.

Asıl bomba ise koynumda patladı. Nerden kaç para toparlarız, hangi bankayla nasıl kredi alırız diye ben bütün gün excel tabloları ve banka telefonları peşindeyken baktım Şövalye bahçeye kuracağı hamağın, Jelibon’la çıkacağı balığın, Planters’a kuracağı oyun evinin laflarına girmiş. N’oluyoruz, dedim. O da taşınmak istiyormuş oraya. Dedim konuştuk bunu senle. Taşınmamız için oraların toplu taşımasının, bakkalının çakkalının, okulunun, hastanesinin, dışarı çıkıp el ettiğinde duran taksisinin olması lazım. Bunlar için de hala evi satmamış olursak nereden baksan en az beş sene var. Biz bu evi ya değerlenmesini beklerken kiraya vereceğiz ya da satacağız. O amaçla alıyoruz.

Hayır, dedi. Ben oturmak istiyorum. Ben hep para, yatırım, kredi, ödeme falan kelimelerini kullanıyormuşum. Ne mutsuzmuşum. Hayat aslında güzelmiş. Göller, ağaçlar güzelmiş. Tontişleriyle bahçede mangal güzelmiş. Ben hayatın tadını çıkaramıyormuşum. Alaymışız orayı, haftasonları gidermişiz. Falan da. Filan da. Niyeeeeaaaaahh, yeter, dedim. Bağır çağır çıktım evden bu sabah. Sinirimden fibromiyaljim tuttu. Nefes almak bile acıtıyor.

İstersen St Tropez’de de yazlık alalım, haftasonları gitmeye? Bankada bilmediğim birkaç milyar doların var heralde? Çocuklarınla balık tuttun iyi de, o çocuğun her gün saatlerce servislerde mi sürünecek okula gitmek için? Evde ekmek bitse gidip aşağıdaki marketten almaya üşeniyorsun, orada her zımbırtıya Hafiye şoförlük yapar durur artık. O çok bayıldığın bahçeyi de üçüncü günde boşlarsın. Sonra hortum tut Hafiye, çim biç Hafiye, keneler çıktı zehir sık Hafiye.

Tamam, bitti. Bu konu kapandı. Al-mı-yo-ruz.

Bütün bu başıma gelenler şaka mı? Senelerce gelişme ihtimali olan yerlerden bir şeyler alıp para kazanan insanlar nasıl yaptı, biz niye yapamadık diye konuşup duruyorduk, Düellacım. Al işte sana niyesi bu.

6 yorum:

Herbert dedi ki...

banliyöye taşınanlar çok sıkıcı oluyor, iyi olmuş. ben döndüm bu arada

Yesim Arpat dedi ki...

Ay kim taşınıyordu kiiii??!!
Banliyöye yatırım yapanlar da mı sıkıcı oluyor?

Döndüysen buluşucaz o zaman.

Adsız dedi ki...

Düella iyi mi hoş mu, pansiyonuyla neden ilgilenmiyor?

Capon dedi ki...

İstanbul piyasasini bilemiyorum ama ben sehir icinde 1+1 lik daire alıp kıraya vermeyi öneren arkadasinın yatırım fikrine oy veriyorum.

Gozde dedi ki...

Valla bizimkiler, bahçeli, ağaçlı, 3 katlı yazlığın bahçesiyle uğraşmaktan denize gidemiyorlar. Şövalye'yi staja yolla yanlarına, vaz geçer :)

Gozde dedi ki...

vazgeçer bileşik bu arada *facepalm*