Perşembe, Nisan 02, 2009

Carbon Arte

Bu kadar bıdıbıdılanmaya karşılık endişe bulmak müstehak oldu bana. Şövalye Ortadoğu’ya seyahate gitti iş için. Biraz kaotik bir yere gittiğinden annesine Dubai’ye gitti dedik. Onu da ben akıl ettim. Yoksa Yunanistan’a gideceğini söyleyecekti az daha. Dedim haftasonu Yunanistan’a iş için gitmek biraz garip kaçar kulağa. Dubai süper. Hem annenin endişe yapmayacağı cinsten güvenli hem de haftasonu da çalışılan bir yer. Daha inandırıcı olur.

Kalaşnikoflu adamlar tarafından çakma Sheraton oteline bırakılır bırakmaz beni arıyordu Şövalye. 'Esselamün aleyküm ve rahmetullah' veya 'inna tayna kel kevser' diye başlayan bir namaz repliği ya da ortaokuldan yarım yamalak aklında kalan dua girişleriyle açtığı telefonlarla beni güldürüp rahatlatmaya çalışıyordu.

Döndüğünde şeyhin ona hediye ettiği bir telefonu gösterdi. Evirdim, çevirdim. 'Kaç paradır bu?', dedim. 'Bilmeeem', dedi. '500 lira felandır heralde'. Direk gugılladım. 3,000 lira çıktı alet. Fiyatını duyunca sevinçten havalara uçan Şövalye telefonunu Düella’ya göstermek için hemen harekete geçti. Aslında özlediği için onu görmek istediğini asla kelimelere dökemeyeceği için bir telefonla bir telsiz arasındaki farkı dahi anlayamayan Düella’ya telefonunu gösterip hava atacaktı güya.

Ben bu telefonun fiyatının neden bu kadar yüksek olduğunu hiç anlamadım. Ağır bi kere, külçe gibi. Dış kabuğu janjanlı gibi ama ben hazzetmem zaten janjandan. Diyelim ettim, bu basit janjanla fiyat niye bu kadar artsın ki? Birtakım kullanıcı forumlarına baktım aletin. Yorumların çoğu 'havalı, karizmatik, zengin gösteren, düşman çatlatan, fabrikatörlerin telefonu' minvalinde düzenlenmiş. Malzemeye dair bir ufak muhabbet olmuş. Karbon, titanyum, fiber gibi malzemeler kullanılmış da çok modern, çok şık olmuşmuş ama fonksiyonuna dair iddialar ‘arkasına çift tıklayınca saati gösteriyormuş’dan ibaret kalmış. Yani sağa sola tıklayınca görünen saati heralde en son 80’lerde ilginç bulabilirdim.

Şövalye’ye derhal bu telefonu satmasını salık verdim. Hazır bu kadar hayranı varsa iki bine hop diye satılır. Beklenince fiyatı falan düşer böyle şeylerin. Kendi kullansa kel başına şimşir tarak olur. Muhtemelen de çaldırır. Ama efendim, bir daha şeyhle karşılaştıklarında sormaz mıymış telefonunu adam, diye tutturdu.

Hafiye: Yahu trilyon dolarlık adam dakikada on tane hediye ediyordur bunlardan. Hesabını mı tutacak, saçmalama.
Şövalye: Olmaz ama, ayıp olur.
Hafiye: Olmaaz.
Şövalye: Oluur.
Hafiye: Olmaaaz.
Şövalye: Oluuur.

Şövalye inadı. Girdi mi çıkmaz. Bu noktada zeki (veya sevimli, son kertede duygusal) bir karşı argümanla çıkmalısınız karşısına. Eskiden olsa bağırmaya başlardım. Şimdi öğrendim. Evlilik buna yarıyormuş hakkaten. Doğru ayara yani. Bunu bir süre sonra otomatiğe bağlayarak yapıyorsunuz hatta. Böyle bir yandan etrafla konuşurken bir yandan tuşların üzerinde uçan on parmak daktilo kullanan sekreterler gibi. O kadar güvenli ve o kadar aşina.

Hafiye: Çaldırdım, dersin?
Şövalye: Eveeet.

Düşündükçe bir artısını daha buluyor bu yalanın.
Şövalye: Hem böylece belki bir daha aynından hediye eder.

Diyerek telefonunu satılığa çıkarma niyetine yattı. B
u aşamadaki hendek, aklına yatırılanın hayata geçirilmesinin önünde duruyor. Bu kısımda hala zorlanıyorum.

1 yorum:

Horatio dedi ki...

gunlerdir gittigidiyoru tariyorum, halen satisa sunulmadi su carbonarte.