Cumartesi, Nisan 25, 2009

Az Hamile

Planını, programını yaptığım hiçbir şey ömrümü törpülemeden gerçekleşmediği için bebek sahibi olma işinin de kesinlikle en az birkaç yıl tüp bebek merkezlerinde geçirilen tatiller, tetkikler şeklinde olacağına inancım sonsuzdu. Kafasına göre yumurtlayan yumurtalıklarım, her proje zamanı uzun süreler ortalıkta gözükmeyen periyodum, yüksek kaygı düzeyim, akşamları sadece aklıma gelen her bir şeyi gugıllamakla geçirmeklerim ve her gün TV karşısındaki koltukta erkenden uyuyan kocamın konuya yaklaşımındaki üşengeçlikle birleşince aile kurma işinin zorluğu tüm gerçekliğiyle karşımdaydı. Bu durumda umuda yolculuğa çıkacak bir insan değildim, malum.

İki ay önce yumurtladığımın sinyallerini aldım. Kan tahlilleri, jinekologa ziyaret, vücut ateşimin yükselmesi, salgılarımdaki esneklik ve evde bir mikroskopa tükürülerek yapılan ovülasyon testim de olumlandığında fırsat bu fırsat Şövalye’nin peşine düştüm. Üstelik haftasonuydu da. Son yılların en uygun gezegen açıları bir araya gelmiş olmalıydı.

Dolayısıyla, bebek kaza kurşunu değildi. Planlı bir hamilelikti. Hatta da başı sonu belli olmayan bir adet döngüsüne sahip Hafiye'nin yüksek matematik ürünü oldu bile denebilir. Hamile kalmayı planlamıştım planlamasına yani, ama asla inanmamıştım bu kadar çabuk olmasına. İnanmak şart diil ya hani. En hakiki mürşit ilim olduğundan.

Nitekim çok geçmeden kapağımı taktım.
Hamile olduğumu öğrenmemden 3 hafta sonra, Kerevit*in kalp atışını ultrasonda gördüğüm günün ertesi, ve aşağıdaki yazıyı yayınladıktan** birkaç saat sonra kanamaya başladım.

* Kerevit = Erken hamilelik haftalarında ultrasonda gözüken embryoyu kerevite benzettiğimden
**Yayınladığım yazıyı uğursuz gidişattan dolayı kaldırmıştım ama sonradan 'neyse ne' diyip tekrar yayınladım.

Hiç yorum yok: