Perşembe, Ağustos 11, 2011

Anne-Kızın Bitmeyen Draması

Annemle kavga dövüş giden ve bir türlü de huzura eremeyen bir aşk-nefret ilişkimiz var. Sanırım çoğu ‘anne-kız’ ilişkisi böyle.

Aslında sanırım her 60 yaş civarı anne biraz tuhaf. Ben daha arkadaşlarımın anneleri arasında normal anne görmedim.

Annemin etrafıyla iyi geçinme konusunda çeşitli handikapları var. Kendine zarar vereceğini bilse bile bir şeye tepkisini koymalıdır mutlaka. Ettiğim laf nereye gider, bu işin sonu ne olur, diye düşünmez. Adanalılıktan belki de. Kanı kaynıyor, delleniyor. Adana adliyesinin ünü boşuna değil.

Zamanla anneme mesafe koyaraktan aramızı seviyeli tutmayı başarsam da yakın geçmişte lohusalığın ve taze anneliğin verdiği naif ve depresif ruh haline girmemle annem tüm fırsat boşluklarını doldurmakta gecikmedi. Kendine en ihtiyacım olan dönemde bana yardım etmek yerine evde otorite olmaya çalıştığından depresyonuma bir de cinnet karıştırdı. Haliyle mecburen bir süre yine uzak kaldık birbirimizden.

Eskiden de ilişkimize molalar vermişliğimiz olmuştu ama Jelibon doğduğundan beri o molaları vermemiz çok zorlaştı.Anne Hafiye adeta torunuyla beraber büyülendi. Torununu çok özlüyor, özlediği için depresyonlara giriyor, ağlıyor. Sık sık bize gelmek istiyor. Gelsin, eyvallah ama her geldiğinde ev huzurunu bozmaya yönelik hareketlerini gözeterek olaylar büyümeden kontrol altına alma çabalarım beni yoruyor.

Geçen geldiğinde, Jelibon’u kucaklayıp bağrına bastırırken, “Ahh yavruuuuum. Böyle sevgisiz şefkatsiz bakıcı ellerinde büyüyor kuzuuum” demesin mi?
Üstelik Hayriye Hanım’ın yanı dibinde.
Hayriye Hanım da “Ben Jelibon’u seviyorum”, dedi itiraz ederek.

Annemi bir köşeye çekip neden böyle şeyler söylediğini sordum. Amacı ne?
Torununa bir bakıcının bakmasını istemiyorsa çözümü ne?
Ben işi bırakıp çocuğumu mu büyüteyim? Kendisi bize yerleşip Jelibon’a mı baksın?
Ne amacı vardı ne de çözümü. Ortada ettiği laf var. Kırdığı kalp var.

Vay sen misin kalp kıran? Al sana ne diyeceğini değil, ne duyacağını düşün türünden bir geri dönüş. Ben de az değilim. Geçmişin tozunu hemen alırım.

Dedim sen sanki bizi o çok önem verdiğin sevgiyle büyüttün. Bir gün kucağına alıp bağrına bastığını hatırlamam. Ne masal okundu bana ne benimle gurur duyuldu. Her gün azar, her gün dayak kötekti benim çocukluğum.

Hayır, bir de akıllı uslu çocuktum. Jelibon gibi kuduruk olsam heralde annemle üçüncü sayfalara çıkardık.
Hiç bile, dedi annem. Bana ve kardeşime fiske vurmamışmış.
Şimdi de geçmiş çarpıtıldı, iyi mi?
Keşke zamanında işkenceyi belgeleseydim. Hafıza değil, somut belge lazım.

'Anasına bak, kızını al' lafından çok korkuyorum. Ben de ilerde annem olur muyum acaba?

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Benim annemde hiç hatırlamıyor. Gerçı beni çok dövdüğünü söyleyemem ama hiç unutamadığım bir kaç anı var. Ona bunları şakayla karışık hatırlattıgımda kesinlikle bunları reddediyor ve kişisel tarihimi yeniden yazıyor. Torunlarını gordüğünde gözlerinde beliren ışıltıyı bana bakarken gördüğümu pek hatırlamıyorum doğrusu. Calışan bir kadın olduğundan mutsuz bir evlilik yaşadığından hayat gailesinden yapabildiğinin en iyisini yapmaya calıştı. Babam öldüğünde annemi yanına aldım. Ben şimdi ona öpe koklaya bakıyorum.

Gozde dedi ki...

Olmazsın canım :)

Gozde dedi ki...

Ablamın bana söylediği bi laf vardır ki aklıma geldikçe gülerim: "Ne zaman 'ileride anneme benzer miyim acaba?' diye düşünsem aklıma senin ne kadar benzediğin geliyo ve kendimi biraz daha iyi hissediyorum"

Hain abla :)

Adsız dedi ki...

Yaz tatili yazını yeni okudum. Bizim tatillerden farkı yok. Ben torunumu sokak çocuğu gibi büyütücem yemin ederim. İnsan yaşlanınca mı bu kadar korumacı ve karişmacı oluyor yoksa içindeki şeytan mı hortluyor? Kolay gelsin.