Salı, Eylül 04, 2007

Kendin İçindeyken Kafan Dışındaysa

Bugünlerde kendimi iyi anlatamıyorum sanırım. Hiçbir şeyden pes etmiş değilim. Sadece önüme daha iyi olduğunu düşündüğüm bir fırsatı değerlerlendirmek üzere harekete geçtim. Aynı hareketi Amerika'da da yapardım, Japonya'da da. İşi bırakmamın Türkiye'de çalışmakla bir alakası yok yani. Başıma trajediler gelmiş de kendime istifa yolu falan çizmiş değilim. İşyerimden kötü ayrılmadım ve hatta tamamen ayrıldığım da söylenemez. Bana yapılan 'haksızlıklar' aslında her 'bordro mahkumu'na yapılan cinsten. Yani bir kurumda çalışmak böyle bir şey. Beyninizi satıyorsunuz. Gramla değil ki, halka açık borsası yok ki piyasa fiyatı bilinsin. Türkiye'de fiyatınızın sistemli değerlemesi yok. Hem Amerika'da hem de Türkiye'de performans değerlemesi ve buna göre yaratılmış range'ler, skalalar falan vardır ama bu kitaplara Amerika'da daha çok uyulur. Bu yüzden Amerikan şirketi en verimli çalışanlarını bile esneyemediğinden elinden kaçırırken Türkiye'de verimli eleman gitme tribi yaptığında olmadı bir ünvan uydurulmak suretiyle bir terfi yaratılarak çaresi bulunur. (Genelliyorum, istisnai olaylar dinlemeye niyetim yok). Avantaj gibi gözüken 'esneklik' ipinin ucu kaçtığında kaosa dönüşür işte. Hep derim. Her şeyin başı ayar. Sağlığın bile.

Aynı hislere senelerce ben de kapıldım Şükücan. Türkiye'de rüzgar esse, 'ay orası rüzgarlı, ben en iyisi hiiiç dönmiyim' derdim. Ay ortalık fecaat, trafik kötü, evler düdük, kadınlar frapan kokoş, insanlar kaba, vs vs. Bahaneler bitmezdi dönmemeye. Sonra sonra işte, bu bahanelere ne gerek olduğunu da çok düşündüm. Yani neden 'dönmek istemiyorum işte', demiyordum da 'dönmek isterim ama engel sebepler listesi kabarık' diyordum, onu da bilmiyorum. Olduğun yerde huzurlu, mutlu olmak suçmuş gibi. Diil, cancan. Hiiiç diil. Bir de 'mutlu olmak' mekandan bağımsız yahu. Savaşın göbeğinde bile mutlu olabilirliği var bu insanoğlunun. O yüzden mutlu olmak anlamında orası vs burası kıyası çok elmayla armut kalıyor.


Kerem gelmiş tatile Amerika'dan. Onunla da konuştuk. O da aynı şeyleri söyledi. Çok istermiş dönmek ama trafik, kabalık, kaos, ofisteki egolar, dedi. "Bunlara takılıyor musun?" dedim. 'Yani bunlara takılıp gününü mahvedebiliyor musun?" Elbette, dedi. Yani insan başka neye takılabilirmiş, daha ne olsunmuş. Ben ki öylesine söylenmiş bir kelimeden en karanlık, en nevrotik manaları bulup çıkarırım, bunlara şizofrenik senaryolar yazıp uykularımı bölecek kadar takarım, Kerem'in dediklerine bir türlü takamıyorum. Öfkelenebiliyorum, hatta bağırıp çağırıyorum da ama üç dakika sonra geçiyor. Zaman zaman boğazıma şeytan kaçtığını ama tuhaf bir şekilde hemencecik çıktığını söylüyor Şövalye.


Dün gece pijamalarımla atladım Pansiyon'a gittim. Şövalye tutturdu üzerime bir hırka falan alayım diye. Bu sıcakta? Deli mi ne? Arabaya binene kadar hasta taklidi falan yaptım bari. Görenler yadırgamasın pijamalarımla sokağa çıkışımı diye. Pansiyon bir söylendi ortama dair. Şapti düzeni, dedik. Zincirin her halkası şapti. Konuştukça farkettim ki kabullenmekmiş meğer benimkisi. Devrimci, hadi olmadı isyancı bir ruhum falan yok yani. Susup başka şeylerle oyalanıyormuşum. Olmadı uzaklara, doğaya falan bakıyormuşum. Ara sıra beliren öfke nöbetlerinin niteliği çok analitik, yüksek perdeden derslerden ibaret zaten. Biz de tüm şaptiliğin farkında ayrı bir cins şaptileriz. Ukala dümbelekleri olarak bu coğrafyada yaşarız. Hepinizi bekleriz.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Budur iste... gurbetteki adamin yurekleri parcalayan drami. Cember cok guzel anlatiyor bizi, en azindan beni.

Tabii bu bir adaptasyon meselesidir, simdi benim Amerikalilastirilmis beynime cok anlasilmaz gelen seyler eger cennet vatanimiza geri donersem belki bana da 3 dakikalik bir hezeyan olarak gelecek ve sonra gececek...

Orasi burasi kiyasi tabii ki elmayla armut. Zaten oturup kagit uzerine dokerse insan pro ve conlari, cogu zaman donemez. Bir gun gozumu karartip "donuyorum uleaayn" diye gaza gelmedikce kendimi cemberin disina biraz zor atarim ben de. Ve fakat mutlu olmanin mekandan bagimsiz olduguna pek katilamiyorum. Mekan hayat kalitesini o da mutlulugu dikte ediyor. Savasta mutlu olan kisiye de sorsak eminim bariscil bir mekani tercih edecektir... Cok uzatmayayim, zaten benim yazma kabiliyetim sinirlidir, sizleri sikmayayim.

Bu arada herkesin bir takma ismi varken benim gercek adimin kullanilmasini da esefle kiniyorum :p Bu vesileyle burayi okuyan tanidik tanimadik herkese selam ediyorum. Her nerede yasiyor ve yasatiliyorsaniz :)

Kerem

Adsız dedi ki...

'her eve lazım kerem'... al sana nick name. kısaltmak gerekirse helak veya helakerem... anılar bizi pansiyon'un bozuk helasına goturdu bak simdi:) naber?

Adsız dedi ki...

nooldu o hela, calisiyor mu? bazi geceler uykumdan uyaniyorum; o sifonun calismadigi kabuslarima giriyor.

iyilik ozlemcim, senden naber? geziyor musun hala dunya alemi?

Kerem