Salı, Ocak 22, 2008

Nikah Masası

Nikah salonu kapkaranlıktı. Arada fosurdayan maytaplar ve patlayan flaşlardan başka ışık yoktu. Cançao do Mar yerine ben diyeyim Godzilla siz diyin Independence Day filminin kahramanlık anlarının fon müziği çalmaktaydı. Alkışlar ve ıslıklar olmasa lunaparktaki korku tünellerinin birinde olduğumuzu söyleyebilirdim. Yerimize otururken ışıklar açıldı. Alkışlar kesildi. İki saniyelik sessizlik anında Şövalye’nin 20 aylık yeğeninden alkışlı bir 'Bıyavooo’ çığlığı salonu doldurdu. Gülüşmelerle beraber ikinci bir alkış koptu bu bıyavo’ya. İkinci sessizliğe girildiğinde küçük yeğen bu sefer 'bi daa, bi daa’ demeye başladı. Müstakbel eltim bir daha olmaz, dedi. Susup dinleyelim neler olacak daha. Uhuuu.

Nikah memurunun klasik söylemleri başladı işte belediyelerine başvurduk da beyan ettik de falan. Annemin adı, babamın adı. O, bu. Önce bana sordu. Ben söyledim. Sonra Şövalye’ye geçti. O sırada etrafı seyreden Şövalye’ye ’Damat Bey, lütfen nikaha konsantre olalım’ ayarı geldi memurdan. Salon yine koptu kahkahadan. Fokus problemli şapşi Şövalye. Fokus dedim ona, fokus. Gözlerine iki parmağımı sokup memura doğru hareket ettirdim. Bak, fokus.

Kocalığa kabul ediyor musun, diye bana sordu. İçimden 'ama önce ona sorsaydınız? Ya o hayır derse, burada gol yemiyim şimdi’ gibi vesveseler geçti ama yine de mecburen kabul ettim. Alkışlar sırasında ayağına basmaya hazır konuma gelmeye çalıştım. Masamız genişti. İki masayı yanyana getirmişler. Aramızda iki koca masa ayağı var. Uzak da oturmuşuz. Şövalye de ayaklarını arkaya bükmüş, sandalyesinin altına saklamış. 'Ayağın nerde? Getirsene ayağını yau’ diye cinnetli fısıldadım. Yazık, yavrus. Heyecandan n’aptığını bilmiyor. Uzattı ayağını, kendi de beni karılığa kabul ederken bastım ona. Önden birileri ayağına bas falan diye bağırdı. Ben de ’bastım bile, heh heh’ dedim. Bir daha kah kih başladı. Stand up şov gibiydik adeta.

Dört şahide kadar izin var. Benim iki şahidim vardı. Biri Ruş, diğeri Düella. Şövalye’nin de emekli üst düzey devlet adamı dayısıydı şahit. Aile cüzdanımızı dayı uzattı bize. Bir de nasihatli konuşma yaptı. Düella altta kalmaz normalde. Birisi konuşursa o daha çok konuşur. Mikrofona atlayıp hiç olmadı şarkı söyler diye bekliyordum ki baktım ağlıyor. İlk dansımızın müziği başladı. Dansederken döndükçe gözüm takıldı, ağlamaya devam etti. Bir anneme sarılıp bir Ruş’a.

Şövalye her ne kadar inkar etse de acaip heyecanlıydı. Dansederken bişiler dedi. Romantikti muhtemelen ama bir 'bebito’yu duydum o kadar. Ben de ona ’çok mu peppitoymuş?’ diyip sıvaz sıvaz yaptım. Fotoğrafçı da dibimizde şak şuk, kör etti bizi.

Aslında nikahtan önceki günler gergindim. Kaç kere arıza çıkardım annemlere, belli diil. Lakin nikah esnasında bir rahatlık geldi bana, değmeyin. Sanırım insanlar heyecanlıyken ben sakinleştirici olmalıyım gibisinden bir görev adamlığı geliyor üstüme. Çok kontrollüyümdür zaten. Bırak şu anı yaşa, di mi? Ne hisler getiriyorsa bu anlar artık, bir paket halinde kabul et. Yooook. Nerde ben, nerde Elyan’ın masada hüngür hüngür, el ele ağlaması.

Kontrol kontrol, nereye kadar? Çok sıkıcı.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Anacim, tum yazilarini heyecanla okuyorum dedim... Arkasi yarin gibi wallahi. Gozlem demek hungur hungur agladi. Dayanamam! :)

Ben iyiyim, yavas yavas heal ediyorum, bakalim, hope I will see clearly soon.

Cok optum, balayi fotolarini bekliyorum dedim! :)

-Cozie Ozzie

Adsız dedi ki...

yuh! abartmayalim. gozlerimden biraz yaş süzüldü sadece:)

farawaysoclose dedi ki...

hayırlı uğurlu olsun :)

Herbert dedi ki...

o kontrol bırakılamıyor asla mümkün değil.

şovalye de anladığım kadarıyla son bir kaçış yolu aramış masadayken ama, o senin hareketi "gözlerini oyarım" olarak algılayıp kalakalmış olabilir :)