Cumartesi, Kasım 28, 2009

Çemberin İçi Dışı

Kesin döneli 3 yılı geçti. Bu süreçte iki kez ziyarete gittim Amerika’yı. İlkinde daha bir oralıydım sanki ama bu gittiğimde Türk’e daha yakındım. Kesinlikle. Ruş araba kullanırken sola dönecekti mesela. Left only şeridine vaktinde giremedi. Sok burnunu ayol şuraya, n’olcak, dedim. Hadi sokamadın. Boşver. Düz şeritten dönüver. N’olcak, dedim dedim, olan oldu. Polis sireniyle arkamızda belirdi. Ruş’a ceza yazılırken biraz vicdan yaptım. Hakkaten polis devletiymiş burası dedim. İçinde büyürken değil, dışarıdan gelince anlıyorsun.

Ne bileyim ayol. Benim iş yeri çıkışımdaki ışıklı kavşakta polis olur hep. Polisin gözünün içine baka baka sağ şerit sola döner. Sol şerit de sağa. Hepsi ortada kavuşur. Biraz hır gür, küfür olur. Nasıl olursa olur, sihirli bir andır o. Hiçbir araba birbirine girmeden çözülür yumak. Bir sonraki ışıkla dönüş yumağı yeniden sarılıncaya kadar.

Işığa genelde saygılılar Istanbul'da, Allah için. Bu sağa sola dönüşler sıkıntılı. Ben eskiden hep kurallı kurallı takılmaya çalışırdım ama burada trafik öyle bir şey ki, sel gibi. Birazdan sağa sönücem, sağ şeritte kalmalıyım diye kassanız bile akıntıya kapılıp sol şeritte bulursunuz kendinizi. Gel zaman git zaman, direnmenin lüzumsuzluğunu anlarsınız.

Amerikanize edilmiş Uzakdoğu yemekleri yedirip durdular bana Ruş ve Amanda. Tam özlediğim gibi. Pablo da geldi, biz nereye, o oraya. Yazık, çocuk aksıyordu. Geçen gün futbol oynarken tendonunu koparmış. Ayağı ‘pop’ etmiş. Bunu da maçın kenarına çekmişler ve maça devam etmişler. Pablo’yu alıp acile götürmek Ruş’a kalmış.

Amanda da, Ruş da Pablo’nun kenara çektirilip maça devam edilmesini çok Amerikalı, iş fokuslu ve insanlık dışı olarak algılarken Amerikalı çocuk bunu gayet normal buluyordu. Turnuva falan mı vardı, dedim. Yoo, dedi. Arkadaşlar kendi aralarında oynuyorlarmış ama ciddi oynuyorlarmış. Halı saha muhabbeti yani. O yüzden yarasıyla kendi başına kalması biraz acımasız durmakta hakkaten.

Dedim ben bir minik taş düşürdüm geçenlerde, bütün ofis benimle hastaneye geldi. Hatta acil kısmında doktor pantolonumu çıkartıp karnıma bastırırken de etrafımda birkaç kişi vardı. Ağrılar dindiğinde son uzman doktora muayeneye girerken ‘yalnız girmek istiyorum, izin verirseniz’ demek durumunda kaldım artık. Allahtan o gün giydiğim çorabım, çamaşırım falan contiydi de karizmam çizilmedi. Çok da bağırmadım. Olabildiğince leydi gibi çekmek durumunda kaldım acımı. Ertesi gün ofiste çaycısından genel müdürüne herkes taşımı merak edip soruyordu. Tezata bak sen.

10 yorum:

farawaysoclose dedi ki...

bizimkisi de abartının son noktası. hakkaten şirketin çaycısına kadar herkes herkesin özelini gizlisi saklısını bilir, bilmekle kalmaz burnunu sokar,karışır, akıl verir, ardından dedikodusunu yapar, cümle aleme yayar.

Herbert dedi ki...

kaosa alışmış bünyede strelizasyon durmazmış

CLTK dedi ki...

Herseye ragmen TR'ye geldigin icin mutlusun degil mi Hafiye Lady? Ben de gecmiste USA'ya gitmedigim icin hic pisman degilim.

Yesim Arpat dedi ki...

Evet, arada bir dellensem de burada olmaktan genel olarak memnunum. Bunun sebebini de cok dusundum. Yani aslinda pek 'tipik Turk' olmamama ragmen neden TR'de daha mutluyum, diye.

Sizce neden?

Ruty dedi ki...

Neden mi? Orda Sovalye'yi buldun da ordan. Bence sana Amerika yakisiyordu asil.

Ben burayi seviyorum. Trafik cezasi da alsam, insanlari soguk da olsa.. Hayat kolay ve duzenli, yuzme havuzlu, saunali ev, bluetooth'lu araba sahibi olmak piece of cake... is yerine giderken ne giysem, ne takistirsam, surunsem diye dusunmek zorunda degilsin. Kendi mudurune bile feedback/rating verebiliyorsun, yurdumdaki gibi ezilmiyorsun. Haklarin var, insan gibi muamele goruyorsun. Gormuyorsan da sikayet edip, baska opsiyonlara bakabiliyorsun. I like it here.

Ruty dedi ki...

P.S. Drag queen brunch yazisi bekliyoruz.

Adsız dedi ki...

TR'de is bulayim, hic kimseler tutamaz beni. Donuyorum sayin seyirciler. Kendi sovalyemi de alip donuyorum. Amerika da iyi, Avrupa da iyi; gitsek yasasak Afrika da iyidir herhalde; ama memleket baska iyi diyorum. Yani milletin herseye burnunu sokmasini ozlemedim; ama bu yaz Istanbul'da gecirdigim bir ayda, sabahlari borek, aksamlari bira, her dakika birilerinin kapimizda belirmesi cok guzeldi.Ben "arkadaslarimla" gorusmek icin 1 hafta onceden randevu almaktan biktim. Bir de pencereden birbiriyle kavga eden mahalleli, 3 gun icinde kankamiz olan esnaf cabasi.

Ha, neyi ozlememisim. Ulan bir gorusmede de, ozgecmisimi kaybetmemis, okumus olsalar. Adam elimden ozgecmisimi alip, onumde okuyor. Ya da, ona da usenip, sen anlat bakalim diyor. Ne yapalim, ya oyle, ya boyle. DAK

kendinden emin dü. dedi ki...

orada şövalyeyi buldun da ondan?!

ben abd'de yaşasaydım bu kadın buraya hıhh dönerdi.

Oyuncak Tren dedi ki...

Sevgili Dak,

5 sene once donmus biri olarak, Hafiye'nin su yazdiklarini dusuk doz da olsa hala hisseden bir dümbelek olarak derim ki: "Sen buraya hele bir dön, yazlikci geldiginde kapinda biten insanlarla, gunluk 2,5 saat commute, iste doktor randevusu, aile ziyareti, bilmemne organizasyonu derken gene 1 hafta onceden randevulasarak bir yere gidebileceksin muhtemelen."

Zaten aksini sen de istemeyeceksin. ABD donusu, oyle cat kapi gelenlere, son dakika ustume planla cokenlere gicik olan ben oldum... Belki ariza bendedir.

sarapci dedi ki...

Öncelikle geçmiş olsun.

Böbrektaşından çok çektim, bir dahaki taşta hastaneye varınca morfin iste pişman olmazsın! Son taştan beridir 10 sene geçti, durmadan su içiyorum tekerrür yok henüz neyse ki.

Ben de 3 hafta önce halısahada bileğimi burktum. Çat sesi de geldi. Dr (abimiz olur) bağlar sağlam dedi, muhtemel zedelenme ama hala geçmedi ağrılar. Maç durdu, dışarı taşıdılar, birisi hemen buz getirdi koydu, hastaneye götürmeyi teklif ettiler ama ben "devam ediniz" deyip kendi kendime eve döndüm. Sabah da 2-3 kişi sağolsun arayıp durumumu sordu.

Kesin dönmekten neden mutluyum? Amerika'yı sevmedim de ondan. Ama Londra'ya döneceksin deseler bayağı kararsız kalırım.