Cuma, Temmuz 23, 2010

Hamilelik Nasıl Gidiyor?


Aldığım kiloların yarısı göbeğimde, kalan yarısı da ellerimde ve ayaklarımdalar. Gecede üç kez çişe kalkmak da farz oldu artık. Geçen gece kalktığımda sol elim dev bir balon gibiydi. Parmaklarımın eklemlerindeki boğum çizgileri bile ortadan kaybolmuştu. ‘Şövalyeeee, bana bişiler oluyor’ diye seslendim. Kalktı baktı. ‘Bişi olmaz olur öyle hamilelikte’, dedi. Döndü, yattı.

Sadece sol elim şişmişti. Ben de heralde üstüne yattım, dedim. Elimi yukarı kaldırarak uykuma devam ettim. İkinci çiş zamanı bir baktım diğer elim de balondu. Suratımın sol tarafı da. Şövalye yine hamileliğe verdi, uyudu. Sanki on kez hamile kalmış ya da etrafında bir hamileyle yaşamış kadar tecrübe kokan bu sözlerine güvenemedim elbette. Ani şişler preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) belirtisi olabilir diye sabah ilk iş doktora gittim. Bir şeyim yokmuş hakkaten. Ödemden başka. Tuzu kes, sıcakta durma dendi, o kadar.

Tuzu zaten ekmiyorum hiçbir şeye ekstradan. Normal yemeklerin tuzuyla yaşamaca. Ama sıcak olayından nasıl kaçacağımı bilmiyorum. Evimiz eşyasız diye Anne Şövalye’de kalıyorduk. Onun evi de üst katta, senenin sekiz ayını yazlıkta geçiriyorlar diye klimaları da yok. Serinlik olsun diye pencereleri açtığımızda içeri kuş girip bütün evin perdelerine dışkıladığında onları da kapalı tutup adeta bir fırında pişiyorduk. Evimizde klima var, varsın eşyasız olsun. Yatağımda yatarım, o da bana yeter, diye ben evime döndüm. Şövalye de takip etti etmesine ama bu sefer evdeki klimayı ben uyur uyumaz ya da benim görmez tarafımdan kapatma eğilimleri gösterdi. Bırak şunu, açık kalsın, diyorum. Dinlemiyor. Üşütürmüşüm.

Üşütmesem ruhumu teslim edicem. Daha mı iyi? Kaldı ki klimadan neden üşütsün insan? Türkler, klimaya hastalık yuvasıymışçasına temkinli yaklaşmaktan ne zaman vazgeçek, ya rabbim? Klimadan üşütülseydi Amerika’nın güneyinin tümden zatürreden gitmesi gerekirdi. Dışarda hava 40 dereceyken ve nem oranı tavan yapmışken tüm ofisler diş takırdatıcı seviyedeydi. Yazları bile hırka giyerdim işte, okulda.

Bugün ayağıma olan iki çift ayakkabının bir çiftini daha kaybettim. İpleri öyle bir gerdi ki canımı yaktı sabah, giyemedim. Tek çift kullanımlığa düştüm. İnşallah bununla biter bu hamilelik. Sonradan kullanmayacağım bir dünya 41 numara dev ayakkabılara para harcamak da yazık.

Bebeğine Mozart dinlet, diyorlar. Masal oku, diyorlar.

Bizimki Serdar Ortaç dinliyor. Hala günde iki saat mesai trafiğinde takıldığım için mecburum çıstak’a. Hem Serdar’ı seviyor Jelibon. Ne zaman çalsa bir tekmeler bir ittirmeler. Artık dans mı ediyor, yeter be, diye mesaj mı yolluyor, bilemiyorum. Şekerli şeyler yediğimde de kıpraştığı için ben sevdiğine yoruyorum.

Masal falan da okuyamıycam. Bana hala annelik hissi gelmedi. Tabii ki istiyorum hayatımda Jelibon’u. Sağlıkla, huzurla inşallah. Ama görmediğim, tanımadığım bir varlıkla iletişime geçemiyorum. Benim onunla vakit geçirmem lazım bunun için. Onunla uğraşmam lazım.

Hamilelik yogası yap, diyorlar.

Bütün gün ayaktayım bir sebeple. Yeterince aktifim. Aktivitede de huzur buluyorum. Yoga da dünyanın en sıkıcı şeyi. Kim yogaya gittiyse sezaryenle doğurdu zaten, yalan oldu. Ben hala uzay mekiğimde takılabiliyorum. 1 saat ve 8 zorluk derecesinde değil artık elbette. Yarım saat ve 2, maksimum 3. derecede. Daha fazlası gerçekten yoruyor.

Annelik kurslarına git, diyorlar.

Kursa gitmek de mesai. Zaten ofis yoğun. Üstüne iki saat trafik. Akşamları evin perdesiydi, anahtarıydı, kırık kapı koluydu uğraşmaca da bitmiyor. Bir yerde belli bir zaman diliminde olmaya çalışmak bile beni geriyor. Birtakım videoları izliyorum işte. Bir şekilde kotarırız elbet. Bu kurslar adeta suya girmeden yüzme öğretmeye benziyor. Ağlayan, gazı olan, kirlenen bir bebek olmadan işin teorisine kasmak tuhaf geliyor bana.

Şövalye benim hırt ve işkolik olmamdan ve yukarda bahsettiğim öğütlerin hiçbirine itibar etmememden dolayı Jelibon’la yeterince ilgilenmeyeceğimden ve onu dadı ellerinde bırakacağımdan endişeli. Ben de hiç itiraz etmiyorum bu endişesine. Jelibon’un da kaderi buymuş. Mükemmel anne olmaya kasamıycam. O da kendi payına düşeni yaşayacak herkes gibi, diye cevaplıyorum.

Benim annem full-time evdeydi, dayak arsızı bir çocuk olmuştum. Full-time işte olsa daha iyi olurdu belki de. Bilemezsin. Kader. Kısmet.

3 yorum:

huysuz dedi ki...

jelibon dünyaya gelince düşünürsün bunları bence :) ayrıca her ne kadar şimdi öyle hissetmesen de ilk 2 yıl mükemmel anne olmaya çabalayacaksın, hormonların sağolsun. sonra geçecek ama merak etme :))

Adsız dedi ki...

bence de! Tonton gelince düzelirsin :)

Yesim Arpat dedi ki...

Şövalye! Adsız yorum bırakıyorsun ama kullandığın kelimelerle kendini ele veriyorsun.

Düzelmeme kasma. Beni olduğum gibi kabul et artık. Hep derinde bir yerde farklı bir insan olduğumu sanıyorsun ama aldanıyorsun :)