Çarşamba, Şubat 23, 2011

İnternet Kankalığı

Henüz Kerevit gitmemişken, beni yatağa mıhlamış, elim yüreğimde bekletirken elimdeki blackberry’den paso durumumun teşhisi olarak bana söylenen subkoryonik hematomu (subchorionic hematoma) gugıllayıp durmuştum. Blackberry’den gugıl manyağı olmam o döneme rastlar. O gün bu gündür uzandığım yerden gugıllarım aklıma ne gelirse.

O zaman bir blog bulmuştum. 800 Pound’luk Bebek idi adı. 40 yaşında bekar bir kadının anne olma çabasının günlüğüydü. İngiltere’de yaşıyordu. 800 pound ise sperm bankasından tek seferlik aşılama yoluyla bebek denemenin ücretiydi. Birkaç defa bu yöntemle denemiş ve birkaç defa 800 poundunu harcamıştı. Ben hematomumla yatarken o da ilk düşüğünün ardından ikinci hamileliğinden kanıyordu. Düşmesin diye dua ediyordu. Benzer zamanlarda bebeklerimizi kaybettik. Benzer acılar bizi yakınlaştırdı. O iki kez daha aşılamayı denedi.

Tüp bebek yapmasını önermiştim ama işte memleketlerinin sağlık sistemi parasıyla bile olsa birkaç aşılamadan sonra tüpe izin veriyordu. Tüp bebek çok da pahalıydı oralarda. Danışmandı. Kötü kazanmıyordu ama bu yolda bir servet harcayıp durmasın diye onu Türkiye’ye bile çağırdım. Sonra ben Jelibon’a hamile kalınca temasımız koptu. Moralim bozulmasın diye bloguna bakamadım. 'Hey, ben hamileyim. Senden n’aber?', diyemedim. Parmaklarım gitmedi. Geçenlerde merak edip baktım. Meğer Jelibon’dan tam iki ay sonra onun da oğlu doğmuş. Yeniden konuşmaya başladık. Annelik halleri üzerine şimdiki muhabbetimiz. Ben Belgrad’dayım iş seyahatinde. O Frankfurt’ta. İkimiz de otel odasında. Laf lafı açtı.

Tanışmadığım bir insanı tanıdığıma çok memnunum. İletişim çağını yakalamış olduğuma da.

Hiç yorum yok: