Pazartesi, Şubat 28, 2011

Lohusalık Mantıksızlıkları

Doğum izni esnasında güneşli havalarda evin yakınındaki parka çıkardık Jelibon’la. İlk çıktığımızda henüz 20 günlüktü. Devamlı ex-bakıcımız Halise’ye bağıran annemi evde istemeyen Şövalye’ye bir yandan hak veriyordum bir yandan içinde bulunduğum zombi durumuyla ne yapacağımı bilemiyordum. Parkta bunları konuşuyorduk işte. Güneşin, yeşilin tadı falan çıkmıyordu haliyle. Orada ağlaya ağlaya babamı aradım ve annemi gelip almasını istedim mecburen. Bugün olsa farklı davranırdım. Tecrübesizlik ve hormonlar yüzünden olsa gerek, herkesin rahatına fazla hassas davranmışım. 'Pardon ama ben lohusayım,' diyememişim. Annemin de, Şövalye’nin de, Halise’nin de, kaynanamın da keyfine başlardım. Dümdüz. Jelibon’u alır bir otele yerleşirdim heralde. Şuncacık hayatında beni o değil, onun doğumuyla beraber engel olamadığım tuhaf tavır ve aranjmanlar üzdü resmen. Rasyonel annesi edilgen bir maşaya dönüştüğünden. Nasıl olduğunu hala anlamıyorum. Geceleri Jelibon’u besler ve temizlerken üstüne bir de kimseler uyanmasın diye ekstra titizlenip parmak uçlarımda hareket etmişliğimi hala anlamıyorum. ‘Rahatsız olana güle güle’yi nasıl da diyemedim. O yüzden hormonlar çok tehlikeli. Cidden.

Artık bunu tartışır hale geldiğimde bazı arkadaşlarım ve annem benim onlara senelerce sergilediğim tavrın buna sebep olduğunu söylediler. Hafiye nasılsa kotarır. Hafiye nasılsa halleder. Hafiye nasılsa üstesinden gelir, becerir, çeker çevirir diye onlar da benim içinde bulunduğum ruh halini anlayamamışlarmış. Belki gerçekten ben de halletmem, becermem, başarmam, üstelik de kendi başıma bunu yapmam lazım diye kastığımdan bocalayışımı vaktiyle dillendirmemişim. Sonradan hormonlarımı ve gücümü toplayıp bu konuyu açınca yine düşe kalka, depresyona gire çıka da olsa becermiş, halletmiş ve kotarmışlıktan sonra konuşuyor olduğumdan birkaç ay evvelki ruh halimi hala anladıklarından emin değilim. Oysa ben devamlı ağlıyor ve önüme gelene ve hatta arkadaş grubuma dahi emaille intihar etmek istediğimi söylüyordum. Karşılığında kakara kikiri duyup 'Ee, bu iş böyle, sen istedin bebeği' lafını duymak için değildi heralde. Yani daha nasıl gösterebilirdim ki bocaladığımı? Yardımı da mı organize bir şekilde isteseydim? Benim bundan çıkardığım anlaşılmamak sadece. Gidip NLP kursuna falan yazılacağım yeminle. Kendimi net ve hatta odunluk derecesinde net sanıyordum. Değilmişim demek ki.  

Dün Pelinat’ın baby shower’ını yaptık. Uzun zamandır ilk kez kankalarla harika bir sohbet ortamı oldu. Çok güzel bir gün geçirdik. Pelinat’a şimdiden kolaylıklar diliyorum ama zaten (inşallah bebeğin sağlıkla gelmesi durumunda) benim yaşadıklarımı onun yaşamayacağından eminim. O başkalarını sallamaz, anneliğine odaklanır. Zaten de mizacı gereği ucuz kahramanlıklara kalkmaz. Üç torununun da bakımında aktif olarak görev alan dinç ve hevesli annesi bu dördüncü torununa da günümüz bakım şartlarına aşina bir şekilde bakacaktır. Halden anlayan ve her an müsait anne yardımı gibisi yok.

1 yorum:

Gamlı Baykuş dedi ki...

ewet. aynen dediğiniz gibi oldu bizde de. ilk 3 ay salonda uyudum bebekle birlikte. beyefendi sabah işe gidiyor rahatsız olmasın, uykusu bozulmasın diye, 1 buçuk 2 saatte bir bebeği emzirmeye mama yapmaya çalışıyordum. sütüm az, bebek doymuyor, ölsem ben keşke diye ağlamalarım çevremdekiler tarafından şımarıklık olarak görülüyordu. annem saçmalama delirdin mi, dirayetli ol biraz artık anne oldun sen diye azarlıyordu, sevgili kocam starbucksta bi kahve içersem bütün sorunlarımın çözüleceğini düşünüyordu. bir iki kere bikaç saat kucağında tuttu diye bu çocuğun hem annesi hem babasıyım ben, ağlama yavrum annen kendini kaybetti falan gibi terbiyesizlikler ediyordu. ben de hiçbir cevap veremiyordum kimseye. 3 ayımız böyle gözyaşlarıyla geçti...