Perşembe, Haziran 08, 2006

Ayrılık Draması

Kaç gündür zırıl zırıl ağlamaktan artık surat muşmulaya döndü. Hayır, bi de o rimel illa sürülecek. İnsan kendini bilir, di mi? Ağla ağla. Akmaz dedikleri en el yakanı bile is karası bulaştırıyor göz etrafından yanaklara yol yol. Neye mı ağlıyorum? Mesela, bana, 'bugün hava ne güzel, di mi?' diyin, ben oturup ağlıyim. Bak, havası da güzel de çok özliycem de, diye. Ya da 'çok hoşsun bugün' diyin. Uhuu, buralarda güzelim, memlekette vasat olucam, diye ağlıyim. (Hafiye'nın attığı taş baş yarmaz) Güya bugün evimin satış sözleşmesi yapılacaktı. O da yattı. Anahtarları elimde kaldı. Araba da bende hala, parasının yarısı da bankada. Ne evime gidebiliyorum ne arabamı kullanabiliyorum. Bir korkma hali. Son dakikada yapışır da çıkamazsam, diye.

En son sevdiğim bir amirim geldi. Gideceğimi duymuş. A, 'senin gibi birinin yeri nasıl dolacak', a 'ne akıllı Türk kızları ama neden kaybediyoruz hep', a 'biz sensiz naparız, çok özlıycez' demeler. Hoydaa, ben ağla ağla. Ne olur, uğrayın İstanbul'a, misafirim olun, ben de sizlersiz bir hiçim, demeler, hıçkırıklar. Koridorda İtalyan sıkıştırdı. İstanbul çok güzel, dedi. O da buraya gelmiş şimdi ama nasıl alışılırmış, ben neler hissetmişmişim. Ona yedi sene özeti anlattım ayaküstü. Anlatıyorum ağlıyorum. Ağlıyorum anlatıyorum ama.

Sonra bir paket geliyor. Unutmak istediğim herşeyi bana hatırlatıyor. 'Dışarıda üşüyen bir haziran, kalbimde yılların tufanından artık bir hazan' kesiyor ortalık. Fırk fırk. Bir paket geliyor. Özlediğim şeyleri sevinçle vaadediyor. Korktuğumdan biraz da. Deli cesaretli ödlek Hafiye, emin olmak için iyice yokluyor. Atıyor. Kırıyor. Bile bile kırılacağını. Kırılırsa gene. Fırk fırk. Sağlam kalırsa rahatlar belki.

Dur bakalım daha neler yapacak bu şapti diye düşünmeye gerek yok. Bunun için Pansiyon bir tahmin yaptı bile:
"Biz var ya biz, adam olmicaz, Hafiyecan. Mokumuzla kavga edip, uğraşıp didinip ölüverecez. Bak bunu da şuraya yazıyorum"

Ben de. Yazıyorum. Buraya.

Hiç yorum yok: