Perşembe, Ağustos 24, 2006

Axe

Park yeri buldum. Yukarı çağırsam mı, emin değilim. Bir kahve içmeye çıkmanın farklı çağrışımları var ya, hani. Kuru teşekkür yetmez, geliyor. Bocalama anı. Motorunu hala kapatmamış. Gitmesi gereken bir yer vardır belki.

Uzun boylu, sportmen bir abi. Hareket halinde olmadığı için üzerindeki kalın giysiler rahatsız ediyor olmalı. Yakasının çıtçıtlarını açıyor. Kaskının penceresini kaldırıyor. Gişelerdeki kadar gösteriyor kendini gene.
Kumral gibi sanki. Genç ama çıtır değil. Yine de yaş tahmini güç. Karanlıkta çok da anlaşılmıyor. Tekrar teşekkür ettim. Rica etti. Robocop sesli. Mekanik. Genizden. Gidesi var gibi. Hem canım, ne alakası var şimdi? Gelse, ne konuşucaz, nasıl sonlandırıcaz? Hırlı mı hırsız mı? Belki de evli ve çocuklu. Parmakları eldivenden göremedik, yüzük kontrolü için. Pek geçerli bir analiz değil ya, bu alyans takılmayan memlekette. Hem evliyse sana ne be kızım? Ne önemi var şövalyenin medeni halinin? Hem hem hem evde bir de kardeş var. Örnek mörnek olcaz. Anne yarısı cinnetleri boşa gidecek. Ya yaa. Kuruntu. Daral. Baş baş, yaptım. Pansiyona girinceye kadar bekledi. İçeri girdiğimde motorunun uzaklaşma seslerini duydum.

Bu bir ‘Axe’ anıydı. Gerisini bana bıraktılar. Yalan oldu tabii. Malaksın kızım, sen...
Duş aldım. Hava sıcak. Uyunmuyor. Sıcak olmasa da uyuyamam ya, bilirsin. Insomnia. Maya ekşi.
Özlem’in kırık ve sadece en yüksek devirde çalışan vantilatörü jaluzileri takırdata takırdata dönerken bir ses: bip biiip. Mesaj.
“İyi geceler”

Şövalye'den! Kurtarma anından önce yine yanlış bir yerlere sapıp yitmeyeyim diye numaralarımızı vermiştik birbirimize.

Keşke biraz daha uzun soluklu bir şey yazsaydı da gramer testine tabi olsaydı otomatikman, çaktırmadan. Bağlaç olan ‘de/da’ları da ayırabiliyorsa tamamdı bu iş yani. (Yurdum insanı Kopenhag kriterlerini esnetti, ben bunu esnetemedim. Arızayım, biliyorum)

“Sana da”

Şövalyenin neye benzediğine, nasıl biri olduğuna dair silsileli düşüncelerle uyumaya çalıştım. Hepten hiçten olmadı. E, ne ki bu şimdi? Herif karizma kasıyo. Ben de alet oluyorum. Bin yaşına geldin be, Hafiye. Yuf yani. Kitabını yazdın. Yine de bir merak bir merak. Einstein bile tanımladı bu halini*. Delisin.


*Einstein's definition of insanity: doing the same thing over and over again and expecting a different result.

4 yorum:

Adsız dedi ki...

catlatma kizim adami! yazdin mi mesaja cevap, yazmadin mi ondan haber ver. Tam Turkish Carrie (yoksam Kerry miydi?) oldun ciktin basimiza. Neyse haberdar et bizleri "Mr Big"'den.

Adsız dedi ki...

pardon hafiyecim, ben tokyo muhabirin kubilay.
bir detayi anlamadim.
- bu modern zaman sovalyesi nereden cikti geldi?
-- karsidan, yazmissin.
- ne zaman?
-- sen citir mitir birilerine telefon ettin, buldun bulamadin, ondan sonra.
- ben bu durumda bu karsidan gelen sovalye telefon ettigin ve dogal olarak tanidigin biri diye algilamistim. zira kopru yolunda karsidan gelen sovalyeyle selamlasmak zor, yollar ayrilmis, gorus mesafesinden uzaklasmis degil midir?

Sovalye karsidan gecerken seni gordu kendisi mi dondu geldi. Sen mi el ettin, gel bana yardim et diye (ama sen oyle seyler yapacak bir kiza benzemiyorsun)

Bu bulusma aniyla ilgilig arada anlatmayi atladigin bir detay var galiba. Ya da ben okuzum okudugumu anlamiyorum. (ya da nin da si ayri miydi? en iyisi hepsini ayirmak belki de . . . . )

Yesim Arpat dedi ki...

Ya uff, KupKup. Abiyi tanımıyorum. Telefonlarım açılmıyordu. Karşıdan bu abi geliyordu kartıyla geçmek üzere. Yol kenarında beni gördü. Yardım ediym mi, baayan, dedi. Öyle yani. Bir plot karmaşası yaşattım. Yaziym ille de detay detay gözünüzde durmasın.

Adsız dedi ki...

"ya da " ayrı Kubilay, evet... fena gitmiyorsun. ;-)

BY