Cuma, Eylül 01, 2006

Gelen Gelene

Gözde geldi. Aradı da. Geliyorum hemen, bile dedim üstüne. Sonra bir şövalyelik işim çıktığından söz verdiğim saatten daha geç buluştum. Sitemli sitemli kızdı. O da haklı. Özlemişiz. Aylardan sonra ilk kez dört Atlantalı hatun buluştuk! Önce Atlanta dedikoduları bitti. Sonra İstanbul. Sonrası Beyoğlu sokakları. Markası kahkahalarıyla çın çın, yüksek ökçeleriyle çıt çıt, minik eteği ve dekolte t-shirtleri içinde bir sarışın...süslü. Daralından eser yok. Burada mutlu.

Ondaki bu neşe farkını hissedince kendime baktım. Acaba ben burada mutlu muyum, diye düşündüm. Bunu hiç düşünmediysem iki aydır... o zaman. O zaman.İnanmıyorum.Evreka!!! Moravia mı, kim bir yazar çizer işte, diyordu hani, ‘mutlu muyum’ diye sormadığınız zaman aslında mutlusunuzdur, diye. Yani mutlu olcam diye uğraş didin, okullar bitir, paralar kazan, dünyayı gez, manitalar yap, giyin kuşan, ekstrem spor yap. Diyelim tuttu. Sonra da farkına varama!

Yahudiler ama daha bir disiplin sahibi yaklaşmış olaya. Mutluluk nerede olduğunu bilmek ve orada durmak, demişlermişti. Sıklıkla kendimi hala Amerika’da sanıyorum. Özellikle sakin bir anda. Bir koku bir anıya dönüşünce. Eski filmler makaraya sarılıveriyor. Bir tahterevalli durumu. Duygusal anlamda. Bilmek ve durmak kısmı, cık, olmadı. Hadi diyelim iki tanımdan birini tutturduk. Bu da bir başarı. Ama zaten ‘mutlu muyum’, diye sordum, yandım. Soruyorsan mutlu değilsin ya. Hafiye düğümlendi gene. Çıtır’la bir konuşsa iyi olabilir.

Birazdan Moğuz geliyor. Bakalım ne panikle gelecek. Gelmeden nasıl buluşacağız diye bin kez zordu zaten. Hani sanki yılbaşı gecesi Times Square’de buluşacakmışız gibi endişeler. Yonc da hala aramadı. Bu akşam Moğuz’la başbaşa alem yapmak zorunda kalırsak beni yıpratır diye korkuyorum. Ah, kimse vefalı değildir de, dostluk ölmüştür de, o da bel ağrılarıyla yoğrulmuştur da...Bu akşam arayın, dedim!

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Aslimcim! Canim:-) Valla haklisin "Ben mutlu muyum?" diye sormaya baslayinca ya da sabah yataktan "Allaaam cok mutsuzum" diye kalkinca insan mutsuz oluyo, icecen 3 bira bi kadeh sarap sonra cin cin kahkahalar atican :P Ben de isterim dedim sizinle Taksim'e gelmek bu aksam ama Ankara yollarina dusuyorum birazdan:-( Bu sicakta Ankara. Sali geliyorum anacim, ararim, yine bulusuruz Atlanta tayfasi! Oley!
Koste

Yesim Arpat dedi ki...

Ara mutlaka. Sayılmadı bu.

Adsız dedi ki...

Hafiye yine actin bir kutu solucani... Iste bu yuzden seviyom seni cok.

Simdi beni de sardi bir dusunce.. Mutlu muyum, degil miyim? Eger mutluysam, nasil anliyacagim mutlu oldugumu?

Benim teorim su: Sanirim mutsuz olmadigimiz her an aslinda mutluyuz. Ironik olan o ki, mutsuz olmadigimiz surece mutlu anlarimizi farkedip de takdir edemiyoruz. O yuzden hep gecmis bugunden daha mutlu gorunuyor gozumuze. Yanli perspektif sendromundan muzdaripiz hepimiz. Mesela Bogazici gunlerimizi aniyoruz ozlemle; ne mutluyduk di mi? Genctik, sevdiklerimizle beraberdik, hepimiz ayni ulkedeydik, icerdik, gezer tozardik, sorumsuzduk, bagimsizdik, umut doluyduk. Iyi guzel de, bilmiyorduk ki bunu o zaman. Dusunuyorum, bizi zaman yolculuguyla geri goturseler universite gunlerine, mutlu oldugumuzu yine farketmeyecegiz. Hatirlayin; o zaman da vardi bocalamalarimiz, sorunlarimiz, mutsuzluklarimiz.. Hic sanmiyorum, bir gun de "Allam ne mutluyum ben" dememisimdir.

Acaba mutlu olmamanin tek tanimi mutsuz olmamak mi?