Salı, Mart 04, 2008

Çok Muhabbet Tez Ayrılık

Aslında bir daha Düella’dan bahsetmeyip intikamımı ondan bu şekilde almayı planlıyordum ama okuyucularıma neden böyle davrandığımı da açıklamam gerekmekte. Şimdi efendim, olaylar şöyle gelişti:

Cuma akşamı iş çıkışı Düella bize geldi. Aslında bizde buluşup dışarı yemeğe gidecektik ama gelmesiyle dışarı çıkmaktan vazgeçmesi bir oldu. Yemeksepeti’nden pizza söyledik eve artık. Çok vır vır ettim diye Victoria’s Secret pijamalarımdan uzak duruyor artık. Şövalye’nin eşofmanını giydi, koltuğu yatağa çevirdi ve salona kuruldu. Bu kurulum 24 saat aralıksız sürdü. Tuvalete bile oldukça cimri davranarak gitmek dışında bir kıpırtı göstermedi. O koltukta konuştu, muhabbet etti, Lost seyretti, Lost’un Bermuda Şeytan Üçgeni gibi bir sırrı olabileceğini düşünüp üçgeni internette araştırdı, blog yazdı. Çaylar, kahveler, salepler, tostlar yedi. Adeta orada yaşadı.

Şövalye maaşlı işinden istifa etti ve arkadaşlarıyla yeni bir iş girişimine girişti. Bunu yapacağını biliyordum elbet. Düğün sonrasına ayarladı ki annemler beni işsiz adama vermekten imtina etmesin diye. Bu durumun ağır bir hali kaldı üstümüzde. Daha doğrusu benim üstümde. Neden? Çünkü planlar değişti. Ev almamız ertelendi. Çünkü evin geliri belli değil oldu. İyi tarafından bakarsam bana da fırsat çıkmış oldu, evi ben geçindiriyorum havalarına girip günlük işleri ona yıkıyorum. Eve gelince de ‘ay bi yarım saat konuşmayalım, beni kendi halime bırak, biraz kafa dinlemek istiyorum’ falan diyebiliyorum. Fena diil yani. Sevdim bu aile babasının ev hanımı karısını ittirip kaktırma halini. Hoş, bizimki rahatsız olmaya başladı sanırsam. Corporate işi olmaması para kazanmadığını göstermiyormuş. Bana her harcamamızı EFT’lemeye başladı. Dedim yapma. Ben söylenebilme hakkını tercih ediyorum. Para mara istemiyorum. Parasıynan söylenmek istiyorum.

Gece bir ara ben lafcambazı oynamaya dalmıştım, ev halkından izole olmuştum. Düellocu’nun sesi yavaş yavaş yükseldi; yükseldiği yerden de paldır küldür devam etti bir saat kadar. Şövalye’nin yeni işinden çağrışan bir memleket meselesini tartışıyorlardı. Düella da tüm amazonluğuyla neredeyse orada can verme uğruna Şövalye’ye laf anlatmaklardaydı. Şövalye laftan anlamaz ki. Hem adamı bağıttırır hem de ‘aa adam bağırıyor’ diye tuhafsar. Düella o kadar boğaz patlattı ama Şövalye’ye sorsak aklında sadece Düella’nın ses tonu kalmıştır. Kulağındaki titreşimler falan. Adamın içerikle alakası yok. Onun derdi atmosfer. Çiçekler olsun, tatlı diller, güzel kızlar ve adamlar, hamaklar, tatiller, çayır çimen kelebekler, tonton tatlı bebekler, mırıl mırıl sohbetler olsun. İşinin parası, pulu, kariyer olanaklarından ziyade ofisinin manzarası, dekorasyonu, iş arkadaşlarının tipi falan daha önemlidir onun için mesela. Tam terazi burcu insanı. Düella da çıkmış gelmiş, üzerinde kantin kokusu, kriz çözmekten düğüm olmuş amele haliyle Şövalye’ye halkını savunmakta. Umarım Şövalye’nin lakabındaki tezatın farkındasınızdır. Kendisi Şövalye’den ziyade bir prens. Yordu işte Düella’yı. 'Aman aman. Hadi seni öpüyor möpüyor, kalbini kazanıyor; ben başağrımla kalakalıyorum' diyerek gitmelere kalkıştı. Yalvar yakar ikna ettik. Oturdu.

Gerçekten gitme zamanı geldiğinde işte saçını başını düzeltmesini falan söyledim. Ben derim hep böyle şeyler. Höööytt, diye daldı. Bana manipülatif, dedi. Şövalye’yi de, kardeşimi de manipüle ediyormuşum. Ama kendini edemezmişim. Buna izin vermezmiş. Bir süre görüşmeyelim, dedi. Tamam dedim ben de. Uyuz uyuz ayrıldık. O evine gitti, biz de goralı yemeye giderken Düella'ya da hak verme tribine giren Şövalye’yi kıstırdım bu sefer. Ben ne yapıyorum sana, ha? Ben seni manipüle ediyor muyum? Bak doğruyu söyle bak söylemezsen daatırım burayı, falan diyordum ki çıktı geldi bizimki. Hiçbir şey söylemedi. Öyle oturdu yanımızda arkadaşıyla buluşuncaya kadar.

Bu kadar çok vakit geçirince aynı tıkışık ortamda ister istemez hırtlaşıyoruz işte. Yine durumdan karlı çıkan Şövalye oldu. Düella’dan soğumamı derinden temenni eden insan olaraktan bu işte İngilizvari bir parmağı olduğunu düşünmekteyim.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

bu duellocu simdi yillarca evine pansiyon dedigimiz insan degil mi? cok fazla rumuz kafa bulandiriyor.

melontheroad dedi ki...

ya ne alaka da sen ne güzel evlenmişsin yaw,hepsini bir arada bir daha okuyunca çok komik oluyormuş...
hemi de düğün dernek kısımlarına başta itiraz etmene rağmen gene de ne komik olmuş her şey:)ya da sen öyle yansıtmışsın,ya da ben daha fazla saçmalamadan yatıyım da uyuyum...

Düellocu dedi ki...

hepimiz cansu'yuz murtaza; ltf içeriğe yoğunlaşalım:)

Herbert dedi ki...

amma şiddetli ilişkileriniz var, kardeş kardeş geçinsenize :)

Adsız dedi ki...

icerige yogunlasiyorum zaten. evine pansiyon dedigimiz adamin evimizde 24 saat oturmasindan sikayet eder bir icerik vardi orada, senin hakkini savunuyorduk duel. Diger kisimlari bilemiycem, kim manupilatiftir filan... Onlar bu yazidan anlasilmiyor.

Yesim Arpat dedi ki...

Hepsi aynı kişi Murtazacım. Kişilik bölünmesi var arkadaşta. İdare edicez biraz.

Wuthering dedi ki...

su ayni mekanda (ya da bizim durumda ayri mekanda da) fazla birliktelik tez ayrilik getirir durumundan muzdarip olabilme ihtimali su aralar ne de halimin uzerine parmak basmakta.. "cuk oturdu." diyesim var.. ayip olmaz, degil mi?