Salı, Mayıs 30, 2006

Hafiye Ailesi Çiftlikte


İstanbul'dan geç kalkan uçak babama Atlanta bağlantısını kaçırttı Pazar günü. Dün sabah gelebildi ancak. İner inmez, "Beni bir çiftliğe götür," dedi. Senelerdir söyler. Senelerdir oyalarım. Baba, derim, burada bildiğin çiftçiler yok. Bu işi şirketler yapıyor. Yüzbinlerce dönümlük arazilerde dev tarım makineleri yani. Sana uymaz. A, olsunmuş. Bir görseymis. Hadi diyelim gittik, nasıl gircez ki içeri? 'Meraba biz gezi-inceleme koluyuz. Bi bakıp çıkıcaz.' Neye? Niye, demez mi adamlar? Senle mi uğraşacaklar? Bu geldiğinde, organik tarım toprakları görmek istediğini ayaklarını yere vura vura deklare etti. Hafiye bir yer buldu internetten. Evine 100 km ötede. Olabilecek en yakın yer. Gitmeden telefon da ettim. Ne diyeceğimi de bilmiyorum ki. Biz bi bakıcaz, dedim. Babam merak ediyor. Tamam, dedi telefondaki kadın. Pabucundan Çukurova'nın toprağı dökülmeden Georgia toprakları yapıştı böylece babanın. Benim de 47 no.lu nefis pabuçlarım, ilk kez toprak gördü, iyi mi?

Bir gittik. Dünyanın en tatlı 7.5 aylık hamilesi Jane bizi karşıladı köpeği Ranger ile. Kocasıyla tarlada çalışan bir kadın. Annem, yazık daha küçücük çocuk dedi ona. Tazecik durmaktaymış. Köylük yerde böyle körpecik, yazıkmış. Babam baktı fasulyenin yapraklarına. A, dedi bilmemne böceği var bunlarda. Söyle. Söyledim. Organikle falan işi olmadı. Zaten çok basit ki mantığı. İlaçlama, kimyasal gübre falan yok. O da direk makinelere atladı birçok erkek gibi. Hareketli ve havadan sulama yapan bir dev makineye, biçerdoverlere, fide dikene, fasulye toplama makinesine, hayvan yemini yeşilken bir plastiğe sarıp kurutan alete...hasta oldu. 200 dönüm arazisi olan bir çiftçinin sahip olduğu makine bolluğuna hayret etti. Ha, bir de 1953 model John Deere traktöre. Babamların köye Marshall yardımında gelen ilk traktör oymuş. Ne üşüşmüşlermiş başına o zamanlar. Nostalji yaptı başında uzun uzun. Dev biçerdöverin fiyatının sadece 30 bin dolar olmasına hala hayret ediyor. Türkiye'de 200 bin dolardan aşağı değilmiş. Dedim, baba, ben ayakkabıyı çantayı boşvereyim. Büyük düşünelim. Biçerdover götürelim! Yesss!


Babam makinelerde kendini kaybederken Jane'le sohbete başladık. Annemin 18 sandığı körpe Jane 32 yaşındaymış. Kocasıyla beraber kimya okumuş. Hem de benim okuldan. Okul birliği yakınlaşma ivmesini çok hızlandırdı. Annemin aklı almadı iyi okumuş bir kadının tarlalarda çilek toplamasını- ki Jane hamileyken de çalışıyor. Babaannem de böyleymişti hani, karnında, sırtında, elinde birer tane veletle güneş altında pamuk toplarken ama ya Jane? O bir kimyager ve o zengin bir ülke vatandaşı. O, buna mecbur değil. Jane tam bir militan. Aysudak'tan beter. Traktörler bile biyo-dizel yakıtla çalışıyor. Cehennemin dibinden gidip alıyorlar bu soya yağı yakıtını. Allahtan Aysudak tutturmadı biyo-dizel araba alıcam diye. Artık bisikletten düşüp kol kırmaklar biter, Chattanooğa'dan gelme yakıt varilini koyacak yer aramaklar başlardı.Çocuk işçiler çalıştırıyorlar diye kakao ve kakao mamüllerini protestosu aklımdan gitmiyor. Acılar içinde. Çikolata orucu. Yapamam, ulan. O da yapamadı zaten.


Sonra güleryüz Flores geldi. Jane'lerin yardımcısı, Guatemalalı ailenin hatun kişisi. Jane, Bush'a küfürler etti. İşçi bulamamaktan muzdarip. Göçmenlik yasalarına kıl. Bütün bunlar, küçük çiftçiyi öldürmek üzerine, onlara darbe. Bir de Wal-Mart yakında organik sebzeler satmaya başlayacakmış diye endişeli. Organik ürün fiyatları da düşerse, organik tarıma da şirketler girer zira. Babama da uzun uzun nasihat verdi taze topladığı çileklerin ikramında. Oralarda şirketlerin tarıma girmesini engellesinler diye. Gerekirse yardım edermiş. O anlattı. Ben çevirdim. Dünyanın en lezzetli çilekleri bunlar. Kahraman çiftçi, Cargill'e karşı. Bir varolma çabası içinde Jane. Hem de varoluşunu oradan tutmak zorunda değilken. Aklıma Düella geldi. Aklıma ben geldim. Aklıma böylesine adanabileceğim bir şey olmalı fikri geldi. Kendimi kurban etme pahasına. Bulamadım. Çok utandım.

9 yorum:

Adsız dedi ki...

"Dünyanın en lezzetli çilekleri bunlar" demissin.

Duzelteyim, dunyanin en lezzetli cilekleri Japonya'da Japonlar tarafindan uretilir, en azindan Japonlara gore. Ayni sey pirinc, karpuz, kiraz basta olmak uzere Japonya'da uretilen butun tarimsal urunler icin gecerlidir.

Hatta ve hatta Japonya'nin kara sulari icinde yakalanan baliklar bile dunyanin baska hicbir denizindeki baliga benzemez, hem fiyat hem de lezzet bakimindan...

Bu boyle biline!...

OzlemPansiyon dedi ki...

kederlere atma beni aslican!

Adsız dedi ki...

Halt etmişsiniz. Cehalettendir.

Dünyanın en güzel çilekleri Karadeniz Ereğli'sinde yetişir. Ona Antakya rakip olabilir belki.

Karpuz konusunda herkes yanılır, Kubilay, senin ki de affedilebilir o yüzden. En iyi karpuz, Osaka kırsalında değil, Nazilli'de yetişir. Eski Sümerbank basma fabrikası ile, büyük menderes nehri arasındaki üçdört yüz dönümde. Gece gündüz atlı bekçi olur o arazide. Öyle de korurlar o karpuzları.

Princin tadı olmaz, külliyen uydurmuşsunuz. Kirazın en iyisi de Kemalpaşa'dan çıkar, ama toplayacağın zamanı bileceksin. Neredeyse saati saatine.

Aşermesin şimdi kimse diye demiyorum, papaz eriğini, can eriğini.

Kederler en iyi nerede yetişiyor, bak onu bilmiyorum



Akçaburgazlı Yekta

Adsız dedi ki...

hadi len,
yokluktakine her sey mukemmel gelir varliklilara da bir mok begendiremessin ,cucuk kadar ulkede milyonca insan hersey guzel gelir tabiiki cilegin kilosu pirzola gibi bizdede boluktan denize dokulur herkes mundar der.

Adsız dedi ki...

valla cok ciddiye almissiniz, ben biraz alayci bir uslupla Japon bakis acisini yazmaya calismistim ama yine uslubu tutturamadik anlasilan.

madem oyle istiyorsunuz, simdi de benden ciddi bir yorum:
neyin en iyisi nerededir bilemem, ama japonya'daki meyveler gercekten lezzetli, bu bir.

mesela kiraz konusunda ben de Turkiye'deki kirazin daha iyi oldugunu dusunuyorum, (bizim memleket Isparta ve civarinda, Ic Ege diyelim)

Karpuz, cilek icin de belki ayni sey gecerlidir.

Ama sunu kabul edelim, Turkiye'de yetisen iyi mallari Turkler yiyemiyor, paso ihrac mali, bu da iki.

Ben yerlisi oldugum icin Isparta'nin kirazini bilirim, ama gitmediyseniz siz bilemezsiniz, cunku direk Ingiltere'ye gidiyor ve ic piyasaya verilmiyor, ancak ikinci, ucuncu siniflar ayrilir onlar ic pazara verilir.

Karpuz cilek vs icin de muhtemelen ayni sey gecerli. Cunku pazardan marketten aldigin cilek, karpuz kavun'da tad da yok tuz da...

Bir de burada yokluk falan yok, bilmeyene ogretelim, bu da uc olsun.

Turkiye'de sebze meyve ve et fiyatlarinin kendisine benzer gelir seviyesindeki ulkelere gore hangi seviyede olduguna bir bakin, ondan sonra yokluk nerede anlayin...

Yesim Arpat dedi ki...

Ya ne manyaksiniz. Derdimiz kiraz cilek diil, aaa. Surada adak ariyoruz biz. Bir sey bulalim da yonumuzu donelim ve buldugumuz sey bizi beslesin buyutsun ama biz de onu cok sevelim her turlu cilesine ragmen. Gibi. Tarifsizim.

Adsız dedi ki...

Soyle de bir site varmis:

http://hafiye.blogpsot.com/

El kaymasi sonucu ogrenmis olduk.

-Mutlu

Yesim Arpat dedi ki...

Oziecim, yeni yazimda mesajlarina geri donmeme sebebini anlayacaksindir.

Mutlu, o dedigin sitede hafiye yerine istedigini koy, orasi cikiyor. Blogcularin eli kayarsa dine donsunler diye. Heheh.

Adsız dedi ki...

Aaa ustume iyilik saglik, benimle dalga gec sen! Free-trade cukulataya gecis yaptim (buyuk olcude) artik-onlarda kolelik yok. Oruca da gerek yok. Tum yiyeceklerde de organige gectik. Bir tek sevdigimiz peynirlerin organigini bulamiyoruz. Organik yeyin, organik icin. Cevreye ve hayvanlara faydaniz buyuk. (gunun meshaji) Philly'de de tekrar bisiklet macerasi basliyor. Bakalim, bu sefer kol, bacak kirmadan kiviririz insallah, sonucta cocuklugumuz bisikletlerle gecti. Hem Philly duz ayak.

Kizim, kendini adayasin geldi de, adayacak sey mi bulamadin? Askolsun. Sana liste yapip gondereyim. Memlekette adanasi davadan bol sey yok anacim.

Onu bunu bilmem, dunyanin en lezzetli domatesi Namrun'dadir. Ve domates, dunyanin en onemlisi sebzesidir. Namrun sampiyon!!! Aysudak